CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’ya göre AKP politikaları yüzünden “Türkiye IŞİD’in lojistik merkezi oldu. Dünyadaki cihadist, Selefi çeteler, Türkiye devletinin kontrolünde Suriye’ye gitti.” CHP’nin Suriye’ye yönelik savaş tezkeresine destek vermesinin temel nedeni olarak Türk askerinin fiilen Kuzey Suriye’de bulunmasını gösteren Ağbaba, Suriye’nin kuzeyinin orada yaşayan insanlara bırakılması gerektiğini söylüyor. 23 Haziran’daki “İstanbul İttifakı”nın sürmesi için her türlü çabayı sarf edeceklerini söyleyen Ağbaba’ya göre Kılıçdaroğlu’nun hamleleri Saray’ın hesaplarını bozdu.

AKP-MHP iktidarının 9 Ekim’de başlattığı Suriye harekâtının temel hedeflerinden birinin iç politika olduğunu artık herkes teslim ediyor. Ancak CHP’nin savaş tezkeresine destek vererek iktidarın arkasında hizalandığı, Kürtlere sırtını dönerek muhalefet cephesinde iktidar lehine bir yarık oluşturduğu yapılan değerlendirmeler arasında. CHP’ye yönelik eleştiri ve tepkiler sayısız. Peki partinin bu eleştiri ve tepkilere yanıtı ne?

Geçtiğimiz hafta Suriye’de TSK tarafından öldürülen YPJ’li Dr. Özge Aydın’a henüz tıp öğrencisiyken TBMM’deki bir basın toplantısında yer verdiği için iktidar medyasının hedefinde olan, CHP’nin meşhur Suriye Konferansı’nın organizatörü, partinin Cezaevleri Komisyonu Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’ya kulak veriyoruz.

2012 yılında TBMM’de tutuklu tıp öğrencileri için yaptığınız bir basın toplantısına, o dönem tıp öğrencisi Özge Aydın da katılmıştı. Dr. Özge Aydın’ın YPJ saflarındayken TSK’nın Suriye harekâtı sırasında, geçtiğimiz hafta hayatını kaybettiği haberi geldi. Bunun üzerine de günlerdir iktidar medyasının hedefindesiniz. Nedir bu meselenin mahiyeti?

Ben CHP Cezaevi Komisyonu sözcüsüyüm. 2011 yılından itibaren cezaevleriyle ilgili ne kadar şikâyet geliyorsa, hepsini ziyaret ederek raporlaştırıyorduk. Takip ettiklerimiz arasında Genelkurmay eski başkanı da, öğretim üyeleri de, Balyoz-Ergenekon, Oda TV davalarından hapsedilenler de var. Bunlardan birisi de 2012 yılı Haziran ayında, Türk Tabipler Birliği üyesi olan 13 tane tıp öğrencisinin tutuklanıp cezaevine konması davasıydı.

Neden tutuklanmışlardı?

Bu çocukların hepsi Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okuyordu ve ortak özellikleri Kürt olmalarıydı! TTB öğrenci komisyonuna üye olmak, bizim de milletvekili olarak katıldığımız SES ve TTB tarafından organize edilen 13 Mart 2011 tarihli bir mitinge katılmak gibi uyduruk gerekçelerle hapse atılmışlardı. Hatta okulda “komite” diye bir sınav var ve bu çocuklar o sınava çalışıyor. Tutup “komiteyi” örgüt komitesi olarak sunmuş, çocukları tutuklama gerekçesi yapmışlar! Neticede bu şekilde KCK’yle iltisaklandırılmaya çalışılmış, “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte destek vermekten” tutuklanmışlardı. Biz TBMM’de basın toplantısı yaptıktan sonra da bu öğrencilerin tamamı beraat etti. TBMM’de zaman zaman ailelerin talepleri üzerine basın toplantıları yapıyoruz. O zaman da bu 13 çocuğun aileleri ve arkadaşları Meclis’e gelip bizimle basın toplantısı yapmak istedi. Biz de hem bu çocukları cezaevinde ziyaret ettik hem de TBMM’de bu toplantıyı yaptık. Yapılan operasyonun Kürt öğrencilere yönelik olduğunu ifade ettik. Söz konusu toplantıda ailelerin yanısıra, o sırada Ankara Tıp Fakültesi öğrencisi olan Özge isimli bir çocuk da vardı. 2012 yılının Aralık ayında olan bu olayı, yandaş medya sanki geçen hafta olmuş gibi sunuyor. Ben, basın toplantıma öğrenci olarak gelmiş bir insanın, yıllar sonra herhangi bir örgüte katılmayacağını taahhüt etmiş mi oluyorum! 1970’li yıllardan beri aynı yastıkta kocayanlar, Fethullah’a 2013’e kadar övgüler dizenler, onun bir gün terörist olacağını anlamamışlarsa, ben, basın toplantıma katılmış birinin geleceğine ilişkin nasıl bir yargıya varabilirim? Fakat şahsıma yönelik bu saldırının arkasında, geçen hafta TBMM’de AKP grubunun samimiyetsizliğini ortaya koyan konuşmamdan duydukları rahatsızlık yatıyor.

‘ALLAH BELASINI VERSİN’ DERKEN AMACIM KÜRTLERİ VEYA AKP MUHALİFLERİNİ RENCİDE ETMEK DEĞİLDİ

İktidar medyasının hedef göstermeleri sizin siyasi aktiviteniz açısından belirleyici oluyor mu?

Hayır, ben buna sadece gülümserim. Ciddiye alınır yanları yok. Ama onların hedefi, Meclis’te benim gibi muhaliflerin sesini kısmaya yönelik büyük bir linç kampanyasıdır. Kaç gündür Twitter’da “trend” mi “topik” mi yapıyorlar, ne diyorlar ona?

Trend topik…

Ha, evet. Televizyonlarında, gazetelerinde sürekli manşetten hedef gösteriyorlar ayrıca. Ama bu tür hedef göstermeler bizi muhalefetten alıkoyamaz. İnsan hakları bağlamında nerede, hangi mağdur bana ulaşmışsa, onların yanında yer almaya çalıştım. Dolayısıyla yandaş medyanın bağırmasıyla, alçakça hedef göstermesiyle bu tavrımdan bir milim geri adım atmam. Kaldı ki bu 13 öğrencimiz de AKP yargısı tarafından beraat ettirilmiştir.

Size yönelik bu saldırının, geçtiğimiz hafta epey tartışılan TBMM Genel Kurul konuşmanızdan kaynaklandığını söylüyorsunuz. Söz konusu konuşmanıza “Teröristin ağzıyla konuşanların Allah belasını versin” diye başlayıp Abdullah Öcalan’ın mektubunu yorumlayanlara, Salih Müslim’i Türkiye’de karşılayanlara, Mesut Barzani’yi kongresine davet edenlere de beddua ettiniz. Bu beddualı konuşmanızın Kürtleri de rahatsız ettiğini biliyor musunuz?

Konuşmanın tümüne bakarsanız, Trump’ın mektubundan başlıyorum, AKP sözcüsü “terör ağzıyla konuşma” deyince aktardığınız tepkiyi dile getiriyorum. Dolayısıyla benim amacım Kürtleri veya AKP muhaliflerini rencide etmek değil, AKP’nin döneme göre değişen pratiklerindeki samimiyetsizliğe vurgu yapmaktı. Bugün bana yapıldığı gibi, kime ne zaman saldırılacağına, kimin terörist olup olmadığına, hatta ne zaman, hangi aşamada terörist sayılacağına da bunlar karar veriyor. Ben bu anlayışı reddetmek için söz konusu konuşmayı yaptım.

Fotoğraflar: Arşiv

DOLMABAHÇE’DE BİR TARAFTA OTURANLAR HAPİSTE, ÖBÜR TARAFTAKİLER HÂLÂ ÜLKEYİ YÖNETİYOR

Dolayısıyla örneğin Salih Müslim’in, çözüm sürecinde Türkiye’de hükümetle temas kurmasına yönelik bir eleştiriniz yok, öyle mi?

Bakın, kiminin barış, kiminin çözüm süreci dediği dönemle ilgili bizim 2013 yılından beri tutumumuz değişmedi. Kürt meselesinin çözüm zemininin mutlaka TBMM olması gerektiğini söyledik, söylüyoruz. Kürt sorunu kapalı kapılar ardında, gizli görüşmelerle değil, Meclis zemininde çözülebilir. Nitekim barış görüşmelerinde yer alan Kürt siyasetçilerin tamamı hapse atıldı. Dolmabahçe Mutabakatı’nın açıklandığı toplantıda, bir tarafta oturanların tamamı hapiste, diğer tarafı hâlâ ülkeyi yönetiyor! Ben o toplantının bir suç olduğunu düşünmüyorum ama eğer o bir suçsa, masanın öbür tarafında oturanların da aynı şekilde cezalandırılması gerekmiyor muydu?

Anamuhalefet partisi olarak, özellikle 9 Ekim’deki Suriye harekâtına verdiğiniz destekle birlikte sert eleştirilerle karşılaşıyorsunuz. AKP-MHP iktidarının çok zayıfladığı bir dönemde muhalefeti artırmanız beklenirken, iktidarın suyuna gittiğiniz yolundaki eleştirilere yanıtınız nedir?

Başta Suriye meselesi olmak üzere, iktidara muhalefet yapmadığımız yönündeki eleştiriyi kabul etmemiz mümkün değil. Bir kere Suriye konusunda 2011 yılından beri çizgisini değiştirmeyen ve iktidarı bu konuda en sert eleştiren parti CHP’dir. 2011 yılında neyi savunuyorsak, neyi söylüyorsak, bugün de aynı şeyi savunup söylüyoruz ve haklı çıktık.

Editör: İbrahim Halil Aksoy