Hayatın en büyük kandırmacalarının biriside kendisiyle barışık yaşamaktı.. Kendisiyle barışık olmak bulunduğu düzeyi kabullenmekti, yanlışlarını görmemekti ve en önemlisi gelişimi ret etmekti. Bilinç altında yer alan kaygılardan uzaklaşmanın yeni anlamıydı. İnsanı var eden zayıflıklarıydı ve onu büyüten zayıflıklarına karşı kazandığı zaferlerdi. Çelişkiler olduğu sürece çözümler olurdu yoksa hayat sadece üstü kapatılan zaman yığını olarak kalırdı.

İnsanlığın başarı çizgisi belki de fırsatı varken onuruyla sevgisini haykırmaktan geçerdi. Korkmak, hükmedemeyeceği, anlayamayacağı bir hayatta beklentilerini sadece tesadüfler üzerine kurmaktı . Asıl başarılar karmaşık duygular üzerinde yükselen ve kişinin yaşayış, disiplin ve zeka kavramlarından oluşan kapasitesinin eseriydi. Mutluluk bu yapı taşlarının üzerine her gün yenisini eklemekti. Asilik burada önemliydi çünkü yaratabilmek için ruhun özgür olması gerekliydi. Ve içinizde bunları yapacak gücü hissetmeniz sevgiden geçerdi. Kişilerin basit insanlar üzerine inşa ettiği aşk geometrisi sadece iyi hissetmek içindi, ulaşacağı sınır asla mutluluk değildi.

Hayata yenilmenin sınırı yoktu, çaba göstermeyenlerin yükseleceği bir mutluluk tanımı da. Belki de mesele bu kadar basit bir denklemde insanların beklentisiydi, bu döngüde yüzüne çarpan her tokadı saklama çabasıydı, kime karşı neye karşı olduğunu bilmeden mutluluğu ezme gayretiydi.

Yalanlardan kurulu hiç bir rüya umudu yeşertemezdi. Yalanlar üzerine kurulan mutluluklar, gün gelir gerçek acıyla karşılarına çıkardı. Hayatı renklendirme amacıyla hiç bir siyah beyaz renk sevgiyi tanımlayamazdı. Herkes dünyayı farklı görürdü, güneşin yalanları bölmesi kimi için eğlence kimi içinde hayatın anlamıydı. Seçim tartışılamazdı, sevgi anlayışı farklı olabilirdi ama onursuzluk kavramı evrenseldi. Bunu göremeyenler, gün gelir yaşamın tersine döndüğü toplum bilinç altında ezilmeye mahkumdu. Birisinin hayatında olmamak ya da umursanmamak acı vermezdi. Acı, seçenek olmayı kabullenen zavallılıktı.

SEVGİNİN SİMETRİĞİ