Düzce’de meydana gelen ve Ankara'nın batısından itibaren birçok ilimizde hissedilen deprem hepimizi endişelendirdi. Ne kadar uyanık olmamız gerektiğini, ne kadar hazırlıklı olmamız gerektiğini bizlere bir kez daha hatırlattı. Başta yaralılar olmak üzere tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Bu vesile ile bir kez daha belediyelerimize ve yetkililerimize seslenmek istiyorum. Malatya 1. Derece deprem bölgesi ve Malatya’da riskli durumda birçok yapımız bulunmaktadır. Lütfen önlem alalım ve bu yapılarla ilgili gerekirse meclis karaları ile bu binaların yenilenmelerini sağlayalım. İleride dizlerimize vurmadan bu tedbirleri şimdiden alalım.

Son günlerde maalesef, hain terör saldırıları yüreğimizi yakmaya devam ediyor. Gaziantep’teki hain füze saldırısı sonucu şehit olan kardeşlerim ile geçen hafta İstanbul Beyoğlu’nda bombalı saldırısı sonucu şehit olan kardeşlerime Allah’tan rahmet yakınlarına büyük sabırlar diliyorum. Yaralananlara da acil şifalar diliyorum. Ülkemiz uzun yıllardır bir terör belası ile karşı karşıyadır. Hain teröristler çoluk-çocuk, yaşlı-genç, kadın erkek demeden tüm vatandaşlarımıza acılar yaşatmıştır. Terör örgütleri ABD, AB ve Siyonizmden aldığı güçle ülkemize saldırıyor, bunun sonucunda millet olarak hem ekonomik yönden hem de huzur yönünden büyük sıkıntı çekmekteyiz. Bir kez daha ifade ediyoruz ki; terör ve siyasi kazanç asla bir araya gelemeyecek iki mefhumdur. Terörün ve terörle mücadelenin ırkı, dini, mezhebi ve siyasi parti farklılığı olmaz, olamaz! Nasıl ki terör hepimizi hedef alıyorsa, terörle mücadele de hepimizin ortak mücadelesidir. Bugüne kadar ne teröre boyun eğdik ne de terör üzerinden siyasi hesap yapanlara prim verdik.

Muhterem arkadaşlar; terörle mücadele diğer tüm alanlarda atılacak adımlarla yakından ilgilidir. Terörle mücadele; adalet, eğitim, ekonomi gibi başlıklardan bağımsız düşünülemez. Ancak terörle mücadele söz konusu olunca dış politika, bunların hepsinden öncelikli ve önemlidir. Sınırlarımızın güvenliği dikenli tellerden ziyade, şahsiyetli bir dış politika ile sağlanabilir. Irak'ta, ABD savaş uçaklarının yaptığı binlerce sorti, Afganistan'da dökülen kanlar ve Suriye'nin tarumar edilmesi; bugünkü terörle mücadelemizden bağımsız konular değildir! Büyük Ortadoğu Projesi'nin amaç ve hedeflerini, ortaklarını, politikalarını ve buna çanak tutanları anlamadan, bugünkü gelişmeleri sağlıklı okumak mümkün değildir!

Kıymetli arkadaşlar;  Demirel'le özdeşleşen bir söz vardır hani; "dün dündür, bugün bugün. "Adeta "bir saat önce bir saat öncedir, şimdi şimdidir." cümlesiyle siyaset yapar hale geldiler. Artık bunlara "U dönüşü" demek bile yetersiz kalıyor. 11 sene sonra yanlışlarını ancak gördüler.

-Değdi mi bunca acıya? Değdi mi milyonlarca Müslümanın katledilmesine?

-Değdi mi milyonlarca insanın evini, barkını terk etmek zorunda kalışına?

-Değdi mi biz sizi ta o zaman uyarırken, sarf ettiğiniz o hakaretlere?

-Biz Muhammed Mursi'yi ve şehit Esma kızımızı unutmadık, unutmayacağız!

Rabia selamınızı, "Sisi mi Binali Yıldırım mı" cümlelerinizi nasıl değerlendireceğiz şimdi.

Elbette normalleşmek, dış politikada diyalog zeminini kaybetmemek doğru olandır, biz hep bunu söyledik. Biz "bölge ülkeleri ve İslam ülkeleri kendi aralarında meselelerini çözmeli, Moskova ve Washington'a bırakmamalı" dedikçe; en ağır ithamlara maruz kaldık. İnanın; "biz demiştik, biz yine haklı çıktık" cümlelerini kurmak istemiyoruz, haklı çıkmaktan biz yorulduk;  Nasıl vereceksiniz bunca masumun, bunca yanlışın hesabını?

Önümüzdeki seçimlerde sandık önünde tüm bunların hesabını milletimiz soracaktır.

         Bu arada normalleşme adımları attığınız terör devleti İsrail bu normalleşmeden aldığı güçle Filistinli kardeşlerimiz üzerindeki baskısını tüm gücüyle artırmıştır. Gün geçmiyor ki Filistin’den gözyaşı haberleri gelmesin. Hemen her gün şehit haberlerini sosyal medyadan ve bazı cesur kalan haber kanallarından görüyoruz. Daha dün okulda öğrenim gören öğrencileri ve öğretmenleri zorla sınıftan çıkarıp okul binasını yerle bir ettiler. Herhalde bu normalleşme ile Türk medyası da dut yemiş bülbül gibi bu haberler ile gelen şehit haberlerini görmezden gelip bir kelime yer vermiyor.

Biz milletimizin, tarihin ve Allah'ın huzurunda vereceğimiz hesabı düşünerek hakikatleri dile getirmekle mükellefiz. Birileri rahatsız olsa da, birileri biz bunları dile getirdikçe yalan, iftira ve hakaretle karşılık verse de; biz sorumluluklarımızı yerine getirmeye ve hakikati haykırmaya devam edeceğiz...

İki gün önce 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutladık.

-Geleceğimizi inşa eden, çocuklarımıza ışık, bizlere ise umut olan, her şartta görevlerini hakkıyla yerine getiren tüm öğretmenlerimizin,

-Hayalleri için yıllardır çalışmasına rağmen atanamayan, atandığı halde aldığı ücretle geçinemeyen öğretmenlerin,

-Çoğu asgari ücret standartlarının altında çalışan ücretli öğretmenlerin ve asgari ücrete mahkûm edilen özel okul öğretmenlerinin, -Beraat ettiği halde görevine iade edilmeyen KHK mağduru öğretmenlerin,

-Ve tabi ki terör örgütü tarafından aramızdan koparılan Aybüke Yalçın ve Necmettin Yılmaz, İstanbul’daki terör saldırısında hayatını kaybeden Arzu Özsoy ve son olarak Gaziantep’teki saldırıda hayatını kaybeden Ayşenur Alkan gibi şehadete uğurladığımız tüm öğretmenlerimizin “Öğretmenler Günü ”nü kutluyoruz. 

Öğretmenlerimiz geçinemiyorlar. En düşük öğretmen maaşı 9 bin lira civarında… Ortalama ücret ise 12 bin lira civarında… Buna mukabil, açlık sınırı 7 bin 425 lira… Bekâr bir çalışanın yaşama maliyeti 9 bin 705 lira… Yoksulluk sınırı ise 24 bin lira… Bu şartlar altında hangi öğretmen öğrencilerine rahat kafayla ders anlatıp, gelecek adına umut verebilir? İşte son şehit öğretmenimiz Ayşenur Alkan… Ücretli öğretmenlik yapıyordu. Arkadaşı ona “ilçede göreve başlama, aldığın para yola gidecek” deyince; “KPSS kitaplarını alacak param yok, ailemin durumunu biliyorsun” diyor.

Öğretmenler kiraya, faturalara, mutfak masraflarına anca yetişiyorlar. Ne günlük aktivite ne de kültürel bir etkinlik imkânları yok. Bir ülkenin gençlerine ve geleceğine verdiği değer, öğretmenine verdiği değerden anlaşılır. Maalesef ne mali olarak ne de özlük olarak öğretmenlerimiz hak ettiği değeri göremiyorlar.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de yıllarca okumuş, mesleğini kazanmış öğretmenlere talebe muamelesi yapılıyor. Kariyer sınavı adı altında öğretmenler itibarsızlaştırılıyor! Öğretmenleri sanki yeterliliğe sahip değillermiş gibi kariyer sınavlarına mecbur bırakan bir sistem ile eğitimin hangi sorununu çözmeyi düşünüyorsunuz? Yıllarca öğretmenliği yapacağı alan hakkında ihtisas görüp, bir de bunun üzerine formasyon alan öğretmenlerin bilgisini nasıl testlerle, sınavlarla ölçmeye çalışacaksınız? Peki, yıllardır o sıralarda yüzlerce öğrenci yetiştiren emektarların tecrübesini nasıl ölçeceksiniz? Öğretmenlik kariyer basamakları kanunu ve sınavı ile Ak Parti’nin "- mış gibi yapmak" icraatlarına bir yenisi eklemiştir.

Malatya’da, ekonomik krizle birlikte çoğunluğu tekstil sektöründe olmak üzere işçi çıkarımları yaşanıyor. Diğer şehirlerde de toplu işten çıkarılma haberleri geliyor. Malatya’da tekstil sektörü için Organize Sanayi Bölgesinde 30 bin civarında işçi var ve bunların büyük çoğunluğu tekstil sektöründe çalışan kişiler. Antep, Malatya, Urfa, Maraş gibi illerde yoğun işten çıkarılmalar yaşanıyor.  Malatya’da son bir ay içinde sadece iki fabrikadan bin 500’ e yakın işçi işten çıkarıldı. Diğer çalışan işçilerde de her an işten çıkarılma korkusu yaşanmaktadır. Hükümet bu duruma derhal el atmalı ve bu işe çözüm bulmalıdır. Kışa girerken, ısınma masrafları ile birlikte bir de işten çıkarılmalarla bu arkadaşlar ciddi mağduriyete düşecektir.

Bu arada İstanbul ve Ankara da AKP ve MHP meclis üyelerinin oylarıyla su faturalarında %50 lire varan indirimler ile yani yıldaki su ücret artırımında küçük artışların yaşandığını görüyoruz. Aynı duyarlılığı biz Malatyalılar olarak Malatya belediye meclis üyelerinden de bekliyoruz. Malatya halkının buna layık olduğuna inanıyoruz. Ekonomik krizle boğuşan hemşerilerimize bir nebze nefes aldıracak bu uygulamanın ivedilikle hayata geçeceği inancımız tamdır.  

Saadet Partisi olarak seçimlere, yeni yıla ve yeni döneme hazırlıkları tamamlayarak gidiyoruz. “Bu minvalde 30 Ekim Pazar günü, yurt içinden ve yurt dışından misafirlerimizin ve binlerce teşkilat mensubumuzun katılımıyla 8. Olağan Büyük Kongremizi coşku ve heyecanla gerçekleştirdik. Hakikaten güzel ve bir o kadar da anlamlı bir kongreyi icra ettik. Bu elbette bizlerin morali de yükseltti. Kararlılığımızın altını kalın harflerle çizdiğimiz, tepeden tırnağa seçimlere ve iktidara odaklandığımızın ilanı olan bir kongre oldu. Salonun atmosferi, Saadet Partisi kadroları olarak bir ve beraber olduğumuzun, kadrolarımızla ve politikalarımızla iktidara hazır olduğumuzun herkes tarafından anlaşılmasına vesile oldu. Şimdi vakit; bu havayı, bu heyecanı, bu kararlılığı, ilçe-ilçe, mahalle-mahalle, sokak-sokak Malatya geneline yayma zamanıdır. Köy kahvelerinde bir sobanın etrafında bizi bekleyen insanlarımız var. Şehrin kenar mahallelerin tenha sokaklarında bizi bekleyen insanlarımız var. Evlerinde kapısını çalıp, selam vermemiz gereken yüz binlerce insanımız var. Esnafımız, memurlarımız, çiftçilerimiz, işçilerimiz ve işsizlerimiz var. Bu ülkede bir çıkış kapısı arayan milyonlar var ve bizim omuzlarımızda da bu insanlarımıza tek tek ulaşmak gibi ağır bir sorumluluğumuz var. Herkes bilsin ki insan insanın ümidi, Saadet Partisi de Türkiye'nin umududur, vicdanıdır. Saadet Partisi, ‘Adil bir Dünya’nın teminatıdır. Bu sorumlulukla, bu kararlılıkla çalışmalarımıza hız verecek, her geçen gün tempomuzu artıracak, seçim gecesine kadar yorulmak nedir bilmeden ter dökeceğiz. Yorgunluğumuzu da ancak ‘Milletin İktidarında Saadet Var’ cümlesi ilan edildiğinde ve bu mübarek ülkeye, bu aziz millete hizmet ettikçe atacağız. Bu inançla bir kez daha toplantımızın hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, katılımınızdan dolayı hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Allah yâr ve yardımcımız olsun.”

Editör: İbrahim Halil Aksoy