Panelde ilk konuşmayı yapan Yrd. Doç. Dr. Osman Özokçu, ailenin toplumun temel taşı olduğuna ve ailede huzur ve istikrarın önemine vurgu yaptı ve Aile içerisindeki sorunların minimuma indirgenmesi aynı zamanda toplumun sorunlarının da minimuma indirgenmesi anlamına gelir tespitinde bulundu.
Özel gereksinimli veya engelli çocukların aile, okul ve toplum içerisinde karşılaştığı sorunlar ve bu sorunların çözümü noktasında yapılması gerekenlere değinen Yrd. Doç. Dr. Osman Özokçu, özellikle ailede yaşanan sorunlar, okul sisteminde öğretmen ve öğrencilere düşen sorumluluklar, aile eğitiminin amaçları gibi konularda ayrıntılı bilgiler verdi.
Engelli çocuk ve aile konusunda konuşan Doç. Dr. Özlem Özel Özcan ise, engeli çocuğa sahip ailelerde süre giden yaşam dengelerinin bozulması, aile içi rollerin değişmesi, aile düzeninin bozulması, iş ve statü kaybı, maddi kayıplar ve sosyal izolasyonların meydana geldiğini ifade etti.
Fiziksel ve duygusal sıkıntılarla karşılaşmakta olan engelli ailelerde ümitsizlik, suçluluk, utanç, çaresizlik, kaygılar ve depresyon halinin çok kez yaşandığını belirten Özcan, bu panelde söz konusu sıkıntıları tekrar tekrar konuşmanın duygusal bir paylaşımdan öteye gitmeyeceğini söyledi. Çok konuşmak ve konuşulanlar üzerinden fikir üretme aşamasının doyum noktasına vardığını ifade eden Özcan, ülkemizde sık karşılaştığımız bu vakaların çözümü, engelli aile ve bireylerin hakları konularında bilgiler verdi.
Bir öğretim üyesi olmaktan önce otistik çocuk sahibi bir anne olarak bu panelde bulunduğunu belirterek konuşmasına başlayan Prof. Dr. Zeynep Ayfer Aytemur, Bugün dokuz yaşında olan çocuğumun otistik olduğunu doğduktan ancak 1,5 yıl sonra fark edebildim. Onu da benden önce çocuk sahibi olan kız kardeşimin fark etmesi ve bizi uyarmasıyla anlayabildik. Bir hekim olmama rağmen kendi çocuğumun problemli olmasını kabul etmem kolay olmadı. Psikolojik olarak son noktaya geldiğim durumlar bile oldu ve çocuğumla ilgilenmek adına hekimliği bırakmak bile düşündüklerim arasındaydı dedi. Aytemur, şöyle devam etti:
Sonuç olarak okuduğum çeşitli kitaplardan hatta bazı atasözlerinden esinlenerek, yakınlarımın ve değerli arkadaşlarımın tavsiye ve yardımlarıyla da şöyle bir kanıya vardım: Çocuğumun böyle doğmasını engelleyemezken, bu durumu kabullenmemem de bir çözüm değildir. Nihayetinde tüm acı ve kaygılarımı bir tarafa bırakarak, yarınımızın kendimiz için ne getireceğini bilmediğimiz bir durumda, yarına kaygıyla bakmak yerine, bugünün iyi yaşanması gerektiği mantığıyla yoluma devam etme kararı aldım ve başarılı oldum. Tabii ki, yüreğimdeki bu acı hep olacaktır, ancak buna rağmen hayata tutunmak ve bu gerçekle yola devam etmek de bir gerekliliktir.