Yalçın Karatepe birgün net gazetesinde yayınlanan köşe yazısında;

"

Beştepe’deki Sarayda ikram edilenlerin listesi zaman zaman kamuoyunun gündemine geliyor. 30 Ağustos 2018 resepsiyonunda ikram edilen yiyecek ve içecekler arasında Ejder Meyveli Smoothie (Chia tohumu eşliğinde), Efuli (Liçi meyvesi eşliğinde), Aloevera (Starex meyvesi eşliğinde), Orman Meyveli Special, Bahçe Naneli Limonata, Taze Sıkılmış Portakal, Taze Sıkılmış Greyfurt, Taze Sıkılmış Havuç, Taze Sıkılmış Elma vs bulunuyordu. Ancak ikram edilenlere tekrar dikkatli baktığımda bizim geleneksel simidimizin olmadığını fark edince “Simit Sarayı” konusu daha da ilginç gelmeye başladı. Misafirlerinize ikram etmeyi uygun bulmadığınız bir ürünü üreten bir şirkete, Ziraat Bankası’nın bir kuruluşu olan Ziraat Girişim Sermayesi üzerinden 500 milyon dolarlık bir “yatırım” yapmanın gerekçesi, doğal olarak, merak uyandırdı. Ve sorgulanmaya başladık, neden?

İktidar sahipleri simidi misafirlerine layık görmüyor ancak dünyanın geri kalanının simide çok para harcayacağını düşünüyor ve bu nedenle yüz milyonlarca doları “girişim sermayesi” adı altında bir simitçiye aktarmaya kalkıyor.

Burada sorun simitte değil, simitte sembolize olan “kamu kaynaklarının” kullanımındaki keyfiyettedir. Bu rahatlık da “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı verilen yeni rejimin bir sonucudur. Yeni rejimde kamu kaynaklarının kullanımında şeffaflık ve hesap verebilirlik olmaması sorunun kaynağını oluşturmaktadır.
Bunu biz pek çok kamu harcamasında görüyoruz. Örneğin kamu özel işbirlikleri(KOİ) adı altında yapılan şehir hastanelerine yapılacak “kira” ödemelerinin ne kadar olacağını net olarak bilmiyoruz.

TRT’nin elektrik faturaları ve bandroller üzerinden vatandaştan topladığı paralar ile hangi yapımcılara ne kadar para ödendiği hakkında milletvekillerinin sorularına verilen “ticari sır” yanıtlarını hatırlıyorsunuz. Aslında burada anahtar sözcüğün ticaretten ziyade “sır” olduğu aşikâr. “Sır” şeffaflığı dışlayan bir sözcüktür. Milletin parasını kullananların dağarcığında bile olmaması gerekir. Onlar olmasını istese bile sistem buna izin vermemelidir.

Biliyorsunuz kamuda elde kalan ne var ise varlık fonuna aktarıldı. Bu fon üzerinden yapılan işleri de bilmiyoruz. Simitçiye 500 milyon dolar ödemeye kalkan ama son anda kamuoyundan gelen tepkilerden dolayı “vazgeçtiği” anlaşılan Ziraat Girişim Sermayesi A. Ş. de varlık fonunu sahibi olduğu Ziraat Bankasının bir kuruluşudur.
Simit Sarayı’nın hangi değerlemeye tabi tutulduğu, bu miktarın nasıl tespit edildiği gibi konularda bilgimiz hiçbir zaman olmayacak. Eğer tepkiler gelmeseydi “birilerinin uygun gördüğü” bir tutar ödenecekti. Belki bu rakam size çok yüksek gelmeyebilir. Çünkü iktidarda olanlardan sürekli milyarlarca dolar rakamlarının telaffuz edildiğini duyuyorsunuz. Milyar dolarların havada uçuştuğu söylemlerde bulunanlar vatandaşın milyon dolarları fark etmeyeceğini düşünmüş olabilirler.

Bir karşılaştırma yapmak açısından, Türkiye’de son on yılda girişim sermayesi olarak yapılan toplam yatırım tutarı 500 milyon dolar değil. 82 milyonluk bir ülkede “girişimci” olarak ortaya çıkanlara on yılda aktarılan kaynaktan fazlası bir tek işlemde bir simitçiye aktarılacaktı. Bu tutarın ne kadar açıklanamaz olduğu aşikâr. Ama zaten bu parayı “yatırım” adı altında harcayanların da “açıklama” gibi bir dertleri yok. Sorun da zaten burada yatıyor. Onlar açıklama yapma ihtiyacı hissetmeseler bile siz açıklama talep etmekten vazgeçmeyin. Günün sonunda aktardıkları paraların faturası size çıkacak. Bu sabah demli bir çayın yanında simit yerken sormaya devam edin: vay arkadaş bu kadar parayı kime vereceklerdi?"

ifadelerini kullandı.

kaynak: birgun.net

Editör: İbrahim Halil Aksoy