Yaşanılması gereken sadece zamandı, dokunamadıktan sonra avuçlarına her anı sonsuz acıydı. Rüzgarı savurup dudaklarına dokunamadan gitmek varmış. Sırtını dönüp dağlara güneşin batışını içinde hissederek soluğu yıldızlarda almak varmış. Aysız gökyüzünde büyütülen kabuslara atılan havai fişeklerin izlerini şimdi görmek varmış. Diline bir şarkı dolayıp yağmur bulutların arasında kaybolmak varmış. Gözlerini kapayıp düşerken sonsuzluğa yıldızların ışığını hissetmeden yüreğini kapamak lazımmış gerçekliğe. Hayatın çıplaklığını görmek, herkesin hayali sahnelerine alkış tutamamak belki yapılması gereken en son şeydi ama yüreğinin haykırdığı tek gerçeklikti. Bıkmadan, usanmadan, inatla, kavgayla, acıyla, acımasızlıkla kavramsallaştırdığı son sevgiydi.

Asıl seçim kör karanlık yalnızlıkların içine dalabilme cesaretiydi. Vazgeçemeyeceğini bildiği halde içindekini yalansızca koparıp atabilmekti. Asıl seçim insanın kendi celladı olabilmesiydi. Cezasını kendi eliyle belirleyip tek damla gözyaşı döktürmeden dibi olmayan özlem çukurunda sonsuza kadar düşmeyi göze alabilmekti. Asıl seçim yalansız olabilmekti, hayata karşı dürüstlüğünü bağıra bağıra savurabilmekti,  boyun eğmeden, utanmadan, yorulmadan, asalak olmadan meydandanlarda dimdik durabilmekti. Asıl seçim sonbahar otellerini prenslere bırakıp, çocukça hayalleriyle defolup gitmekti. Hayatın esiri olarak asla seçim şansı bulamazdı, seçilebilme ümidiyle tutsaklığı kabullenemezdi, savaş meydanlarında kaçmadan seçimi kendisi yaptı, vedaların can acıtan gerçek yüzüne karşın yalanların onursuzluğunu kabullenmeden idam sehpasında ipini kendi eliyle çekti. İntihar gibiydi ama hayata yeniden başlamanın tek çaresiydi.

Başarmak, birilerine kanıt içinse baştan kaybedilmişti her şey, başkalarına ne kaybettiklerini gösterme çabası sadece tatmin olmayan bilinçaltının yansımasıydı. Dürüstlük üzerine kurulan hiçbir şey başarısız olmazdı çünkü hesabını kendisine veren hiç kimseye ceza kesilemezdi. Hayattı bu herkes hata yapardı, hataları kabullenmeyenler mutsuzluğu taşımakla cezalandırılan korkaklardı.

Soluk, çaresiz çözümler değildi düşündükleri. Matematiğin olasılıklarının milyonda bir gerçekleşme ihtimaline dönüştürme çabası olmadı bekledikleri. Kişiliğinin son çırpınışlarını öldürmeye çalışan katilin parmak izi bırakmadan gidemeyeceğinin ispatıydı. gerçeklerin acı ile yüzleşmesinin aynada soğuk yansımasıydı. 

Gerçeklik, Yıkık dökük bir kentin paçavra gibi doğan umutlarına yüz çevirmek değildi. Şiddeti belli olmayan, anlaşılamayan, sadece sonucu düşünülen karmaşa fırtınasının tam orta yerinde yumruğunu sıkıp, acılarına sonuna kadar sahiplenebilmekti. Son deminde yaşanılan yıkılışın, yok oluşun karanlığında ipeksi dokunuşlara sırt çevirebilmekti. Olmayan bir düşü, olmayan kahramanlıkları yıldızlardan söküp gömebilmekti. Korkmamaktı, güneş kokan yalanlara. Güneşin asla kendisi için doğmadığını bilmekti.

SEVGİNİN SİMETRİĞİ


sevginin simetriği

Editör: İbrahim Halil Aksoy