Denetim mekanizmaları iflas!
Kamu İhale Kanununu yapboz tahtasına çeviren, mali dokunulmazlık formülleri aramaya girişen, akçeli işleri için muhalefet vekillerinin TBMM kürsüsünden ilan ettiği rüşvet, dolandırıcılık, hırsızlık dosyaları üst üste yığılan AKPye özgü ekonomi yolun sonuna yaklaşıyor. Ancak iki temel denetim mekanizması; yargısı ve medyasıyla bütün bunlar olmuyormuş gibi yapmayı becerebiliyor bu ülke!
Görmedim, duymadım oyunu
Yolsuzlukla etkin bir mücadeleye giriştiği için görevinden olan 57. Hükümetin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan TBMMnin saf dışı edilerek yetkinin tek elde, Başbakanda toplanmasına bağlıyor bu görmedim, duymadım, bilmiyorum oyununu. Bir de müjde mi sayarsınız bilmem ama haberi var size: İktidarı, mali güce dönüşmek için başvurduğu yolsuzluk ekonomisi götürecek!
Kara para, kayıt dışı, kaçak...
Tantan çarpıcı tespitler yapıyor: Bu iktidarın iktidara geldiği günden bu yana siyasi tercihi kara para ekonomisi, kayıt dışı ekonomi, kaçakçılık, kumar ve fuhuş ekonomisi, yolsuzluk ekonomisi ve terör ekonomisi oldu. Bizim gibi ülkeleri yöneten ülkeler, yolsuzluğun hakim olmasını arzu ederler! Bir tek bizde değil, bütün Orta Doğuda bunun nasıl kullanıldığı ortada!
Manşetlerin sakladığı Türkiye gerçeği: Köşe bucak yolsuzluk
Almanyanın jet hızıyla karara bağladığı asrın yolsuzluğu, asıl faillerinin bulunduğu Türkiyede kaplumbağa hızıyla ilerliyor... Özelleştirmeden imara iktidar götürecek boyuttaki, dokuz sütuna manşetlik skandallar gazetelerin köşeleri ne gizleniyor... Nasıl soyulduğumuzu yazabilen gazeteciler Yazdık, yazdık hiçbir sonuç alamadık, bunun da üstü örtüldü diye veryansın ediyor... Muhalefet milletvekillerinin TBMM kürsüsünden ilan ettiği rüşvet, dolandırıcılık, hırsızlık dosyalarını üst üste koyunca dünyanın en yüksek ve yüz kızartıcı dağını oluşturuyor... Ve iki temel denetim mekanizması; yargısı ve medyasıyla bütün bunlar olmuyormuş gibi yapmayı becerebiliyor bu ülke!
Neden peki?
57. Hükümetteki yolsuzlukla mücadele operasyonlarıyla dikkat çeken dönemin İçişleri Bakanı Yurt Partisi Genel Başkanı Saadettin Tantan TBMMnin saf dışı edilerek bütün yetkinin tek elde, Başbakanda toplanması na bağlıyor bu görmedim, duymadım, bilmiyorum oyununu. Bir de artık müjdemi sayarsınız bilmem ama haberi var size:
İktidarı, mali güce dönüşmek için başvurduğu yolsuzluk ekonomisi götürecek!
Yalçın Doğan dünkü Hürriyette Yalıkavak 532 Nolu parsel başlığıyla yayınlanan yazısında Özelleştirme Yüksek Kurulunun Muğla, Bodrum, Yalıkavaktaki imar planı değişikliğiyle ilgili 25.4.2013 tarih ve 2013/68 sayılı kararını yayınladı.
Buna göre;
Bir yılı aşkın süredir her türlü imar planlarının durdurulduğu Yalıkavaka Özelleştirme Yüksek Kurulu doğrudan müdahale ederek, imar planını değiştiriyordu.
Belirlenen bölge Hazineye aitti.
Doğan yazısını üç önemli soruyla noktaladı:
1- Hazineye ait bu arazi neden imara açılıyor?
2- O arazi kime ya da kimlere verilecek?
3- Nasıl verilecek? İhaleye çıkılacak mı?
Kamu yararı gözetmekle sorumlu gazetelerde dokuz sütuna manşet olacak bu sorular, Hürriyet yönetimince yok sayıldı. Konu Doğanın köşesinde saklandı; gazetenin birinci sayfası Hayrünnisa Gülün Lincoln öykünmesi, Aziz Yıldırımın bebek sevinci gibi çok daha önemli! haberlere ayrıldı.
Rüşvetçi ile buluşan bakan kimdi
Yine dün aynı gazetenin bir başka köşe yazarı Mehmet Y. Yılmaz, Kılıçdaroğlu-Swoboda polemiğinin perde arkasından çıkan unutulmuş bir yolsuzluk olayını hatırlattı. Yılmaz, dönemin Milliyet yazarı Metin Münir ile birlikte bu skandalın patladığı 2008de, konuya dair 10 yazı yazmış ancak hiçbir sonuç alamamış tı!
İşte Yılmazın dünkü satırları:
Siemens isimli Alman şirketinin dünyanın değişik ülkelerinde rüşvet dağıttığına ilişkin Almanyada sürdürülen soruşturmada ortaya çok çarpıcı bir gerçek çıkmıştı.
Siemens, Türkiyede de bazıları askeri olmak üzere kamu ihalelerine girmişti ve bu ihalelerde de rüşvet dağıtıldığı ileri sürülüyordu.
Siemensin rüşvet ağının Türkiye ayağını Tonio Arcaini isimli bir İtalyan iş takipçisi yönetiyordu.
Arcaini, önemli bir ihale öncesinde Siemens Telekom Mali İşler Müdürü Michael Kutschenreuter ile bir Türk bakan arasında bir yemek organize etmişti. (...) Siemens eski finans direktörünün 7 Aralık 2006 tarihinde Münih Savcılığına verdiği ifadeye göre Türkiyede bir ihale almak için rüşvet verilmesi üst yönetimde kararlaştırılmıştı.
Türkiyede askeri bir ihale söz konusuydu ve Kutschenreuter konuyla ilgili olarak İtalyan iş takipçisi aracılığıyla bir bakan ile de görüşüldüğünü söylüyordu.
ABD Borsa Denetleme Kuruluşu, Siemensin dünya çapında 4 bin 283 olayda toplam 1 milyar 400 milyon dolar rüşvet dağıttığını iddia ediyordu.
Şirket, Almanyada sürmekte olan davada da rüşvet dağıttığı için 400 milyon Euro para cezasına çarptırılmıştı.
Olayı soruşturan Alman savcı, Türkiye isterse dava dosyasının ilgili bölümünün gönderilebileceğini de belirtmişti.
Böyle bir istek gelmedi tabii!
AP Sosyalist Grup Başkanı Swobodanın karısı, şirketin üst yöneticilerinden biriydi ve Yılmazın yazdığına göre Brükseldeki randevu krizinin asıl nedeni Kılıçdaroğlunun Esad benzetmesi değil, CHPnin bu konuda Başbakan aleyhine verdiği gensoru nedeniyle karısının afişe olmasından çekinmesiydi!
İsviçreden bavulla para taşıyan AKPli
Türkiyenin unuttuğu skandallar Siemens olayıyla sınırlı değildi. Taraf muhabiri Mehmet Baransunun 2011 yılında ortaya attığı şu iddia görülmemiş bir organizasyonla karartıldı: AK Partili bir ismin 2004 yılında İsviçreye neden gittiğini, gelirken yanında bulunan valizde kaç milyon dolar olduğunu, bu paranın Türkiyeye neden getirildiğini de doğrusu merak ediyorum.
Bu paranın kimin parası olduğu, Türkiyeye kim tarafından neden getirildiği manşetlerde tartışılmadı belki ama Baransunun yazdıklarının izini süren Aydınlık yazarı Mehmet Ali Güller, aynı günlerde çarpıcı iddialarda bulundu:
Bu konuyla ilgili ilk duyum, 2006da geldi. Ulusal Kanal Haber Müdürü olduğum o dönemde e-postama gelen Hayrullah Mahmut imzalı bir yazıda vardı bu bilgi... (...) Mahmutun belirttiği olay özetle şudur:
2005 yılının ilk çeyreğinde ABD Büyükelçisi Eric Edelman, Tayyip Erdoğan ile görüşür. Edelman, Erdoğanın önüne, İsviçredeki sırdaş hesabıyla ilgili dosyayı atar ve İncirlik üssü, Kıbrıs, Kuzey Irak, Afganistan ve Kürt sorunu konularında ABDnin isteklerini yapması karşılığında, dosyayı gizli tutacaklarını söyler. Wikileaksin tam beş yıl sonra yayımladığı ABD gizli bilgileri, Edelmanın, Erdoğanın İsviçre hesaplarını daha 2004 yılının sonunda öğrendiğini ortaya koydu. 30 Aralık 2004 tarihli kriptoda şöyle söylüyordu Edelman: İki ayrı kaynaktan edindiğimiz bilgiye göre, Erdoğanın İsviçre bankalarında sekiz ayrı hesabı var. ABD Büyükelçisi, bu bilgiyi önce Washingtona geçmiş, yaklaşık üç ay sonra da ülkesinin çıkarlarını AKPye uygulatmak için Erdoğanın önüne getirmiştir.
İhale Kanununu kevgire döndüren büyük korkular
Baransunun AKP dönemi yolsuzluklarına dair tek iddiası o para dolu valiz değildi. Baransu, ekonomideki örgütlü suçların Özel Yetkili Mahkemelerin görev sahasının dışına çıkarılması, Sayıştay Kanununun değiştirilmesi, İhale Kanunundaki değişiklikler, kamu ihalelerine fesat karıştırmanın neredeyse suç olmaktan çıkarılması, kamu ve belediyelere ait gayrimenkullerin kira ve satışına ilişkin tüm izin ve imzaların Ankarada toplanması, rüşvet suçunun hafifletilmesinin arkasında iktidarın büyük korkularının bulunduğunu öne sürüyordu. Ve sordu:
Sizleri bu kadar korkutan ne? Hangi usulsüzlük ve yolsuzluklar aklanacak? Kimler kurtulacak? Hangi ihaleler sizleri bu kadar korkutuyor?
Baransunun yazdığına göre Sayıştaydan bir yetkili aynen şöyle demişti: Gerçekler bir gün ortaya çıktığında iktidarın ömrü öğlenden ikindiye kadar sürmez CHPli Aykut Erdoğdu, Kamu İhale Kanununda 1 Ocak 2003ten bu yana yapılan 60 değişikliği Bu, iktidarın belli kesime kaynak aktarmasından başka bir şey değil diye yorumladı.
Say say bitmiyor
AKP dönemindeki yolsuzluklar ve bunların meşrulaştırılmasına TBMM den yükselen tek ses bu değildi. MHP Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu Hatay ilindeki Ali Dibo olayı, İzmir Devlet Demiryolları liman taşıma ihalesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi araç sigortalama ihalesi, Devlet Demiryolları istasyon yenileme ihalesi, TMSF otel ihaleleri, Derince arazi satımı, Balıkesir SEKA, Halk Bankası Net Holding alacağı, Mavi Akım formül yenileme işi, SSKda Roche yolsuzluğu, Aycell-Aria birleşmesi, Aycell-Siemens anlaşması, Bingöl deprem konutları, Millî Eğitim Bakanlığı 62 ilköğretim okulu ihalesi, TÜPRAŞın yüzde 14,76lık hissesinin Yahudi iş adamına peşkeş çekilmiş olması, Beyaz enerji, Isparta, Çorum, İstanbul, Kayseri, Nevşehir, Amasya, Samsun belediyeleri, Sabah-ATV Grubu satışı ve kredisi, Telekomun özelleştirilmesi, Bolu tünelleri, Karadeniz otoyolu fiyat farkı ödemeleri... diye başladığı sözleri şöyle bitirdi:
Say say bitmiyor!
Hz. Muhammed yaşasa cipe binerdi diyecek kadar zıvanadan çıktılar
Gidişata AKPnin içinden çıktığı Milli Görüş geleneği de tepkiliydi. Mehmet Şevket Eygiye göre cip kullanan tesettürlü kadınların sayısındaki artış hayra alamet değildi. Hatta öyle vahimdi ki Eygi, her daim eleştirdiği İsmet İnönü devrini mumla arar hale geldi: Her şey çığırından çıkmış durumda. Birtakım dinî cemaatler ve tarikatlar siyasete niçin bu kadar girmişler? Siyaset kirlidir, kirletir. Onların siyasetin üzerinde kalmaları gerekmez mi?
Birtakım kurumların bütçelerinde bir kuruş kalmamış, iflâs durumundalar. Bu paralar hakkıyla mı harcanmış, yoksa yenmiş ve hortumlanmış mı?
(...)
Bendeniz Millî Şef İsmet Paşa devrini yaşadım. Çok kötü bir devirdi. (...) Diktatörün oğlu, İstanbul Teknik Üniversitesinde okurken Dolmabahçe Sarayının bir kısmını lojman olarak kullanmıştı ama o tarihlerde bugün olduğu kadar yolsuzluk ve hırsızlık yoktu.
Türkiyenin bir kısmı bolluk, zenginlik, refah sahasına, bir filin züccaciye dükkânına girmesi gibi girdi.
Birtakım İslâmcılar o kadar ileri gittiler ki, Hz. Muhammed zamanımızda yaşasaydı en lüks cipe binerdi diyecek kadar zıvanadan çıktılar.
Harun gibi gelip Karun gibi gitmeyeceğim
Şimdi AKP Genel Başkan Yardımcısı olan Numan Kurtulmuş da 2008 yılında Saadet Partisi Genel Başkanlığına geldiğinde ilk sözü Tayyip Erdoğanı hedef alarak söylediği Harun gibi gelip, Karun gibi gitmeyeceğim cümlesiydi.
Ve nihayet bir AKPli, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin eski AKPli Meclisi Üyesi Hakkı İsmail Şimşek, iktidar belediyelerinde büyük yolsuzluklar yapıldığını iddia etti. Şimşekin Hodri Meydan! Yolsuzluk yok, diyebilir misiniz? çağrısı o gün karşılığını bulamasa da aradan geçen yıllar haklılığını gösterdi:
- Hürriyet yazarı Yalçın Bayerin köşesinde bundan üç ay önce yayınlanan mektup da medyaya İmar değişikliği yaparak görevi kötüye kullanmak suçundan mülkiye müfettişleri tarafından hakkında dava açılan Afyonkarahisar Belediyesi ve encümen üyelerini de yazın çağrısı yapıldı.
- Barış Terkoğlu, 6 Mart 2013 günü Yurtta yayınlanan haberinde Kayseri Büyükşehir Belediyesinin AKPyi yıkacak yolsuzluğunu yazdı. Yolsuzluk dosyasını kapatan raporu hazırlayan Kayseri Vali Yardımcısı Ali Yener Erçin, dava dosyasına giren konuşmalarında soruşturmayı usulsüz bir şekilde kapattığını açıkça itiraf ediyordu: Ben Büyükşehir Belediyesinin bir soruşturmasını kapattım, bu AK Partinin sonunu getirecek bir olaydı.
- AKPli Elazığ Belediye Başkanı M. Süleyman Selmanoğlu ve üst düzey belediye yöneticileri ihaleye fesat karıştırma, görevi kötüye kullanma ve evrakta sahtecilik iddialarıyla yargılandıkları davada mahkum oldu.
- AKP Van Milletvekilli Fatih Çiftçi hakkında Erciş Belediye Başkanlığı yaptığı dönemle ilgili Yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, imar mevzuatına ayrılık ve evrakta sahtecilik yaptığı iddiasıyla soruşturma başlatıldı.
- Bolu Belediye Başkanı AK Partili Alaaddin Yılmazın baş danışmanı Yaşar Taşkıran, arsasıyla ilgili sorun yaşayan bir kişiden, buluştuğu kafede seri numaraları alınmış 15 bin TLyi rüşvet olarak aldığı iddiasıyla suçüstü yakalandı.
Bunlar sadece şu son birkaç ay içinde açığa çıkanlar...
CHP Adana Milletvekili Turgay Develinin Enerji Piyasası Kanununa ilişkin Genel Kurul görüşmeleri esnasında dile getirdiği bir TEDAŞ özelleştirme yolsuzluğu var ki milyonlarca liranın buhar olduğu olay unutuldu gitti.
Buhar olmaktan bahsetmişken listeye, Almanyada Deniz Feneri e.V derneğinin topladığı 41 milyon euronun bir kısmını amaç dışı kullandığı iddiasıyla açılan, Mehmet Gürhan, Mehmet Taşkan ve Firdevsi Ermişin dolandırıcılık ve haksız kazanç elde etmek suçundan mahkum olduğu davanın Türkiye ayağını anmadan olmaz.
Frankfurt Eyalet Yüksek Mahkemesine göre bu dev yolsuzluğun asıl failleri Türkiyedeydi.
Derneğin muhasebe sorumlusu Ermiş, yardım için toplanan paralarla gayrimenkul alındığını ve şirketler kurulduğunu itiraf etmiş, dönemin Euro 7 Genel Müdürü Mehmet Gürhan karar duruşmasında Yardım paralarını bağışçılara sormadan birtakım faaliyetlerde kullandığımız için üzgünüm. Bunun için herkesten özür dilerim demişti. Bu açık seçik itiraflara rağmen, Türkiyede AKPli bürokratlara da uzanan davanın kaplumbağa hızıyla ilerlemesi yetmezmiş gibi bir de sanıklar değil davayı açan savcılar yargılandı.
Yolsuzluk raporunu sakladılar
Ve en ironiği. Biz Nasıl oluyor da bu yolsuzluklar ortaya çıkmıyor diye düşünürken, Fikret Bila, AKPnin, Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Mücadele Devletler Grubu 2006 Türkiye Raporunun yayınlanmasına izin vermediğini açıkladı. Raporda Türkiyenin en önemli sorununun yolsuzluk olduğu, yargıçların denetlenmesi gerektiği ve bunun özellikle özelleştirme ve kamu alımlarında ön plana çıktığı belirtiliyordu.
Tantan: Eşkıya kavgası rantı su yüzüne çıkardı
Olağan demokrasilerde iktidar devirecek çaptaki yolsuzluk olaylarının üzerlerinin neden ve nasıl örtüldüğünü yolsuzlukla mücadele konusunda uzmanlaşmış bir isme Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantana sorduk.
İşte Tantanın ağzından iktidarın yolsuzluk bilançosu:
İhale Kanununda değişiklikler yaparak rekabeti ortadan kaldırdı. İhaleler siyasi amaçlı verilmeye başlandı. Taşeronluk öne çıktı. Bu cılız hizmeti ve para kaybını getirdi. Aflar, vergi barışı derken naylon fatura patlaması yaşandı. İmar yolsuzluğu had safhada. TOKİ imara açılmaması gereken arazileri değerlendirtmekte kullanılıyor. Buna hazine arazilerini de ekleyin.
Esas yolsuzluk gümrüklü sahalar ve serbest bölgelerde. 2005te Başbakan kanal kanal gezip Petrol kaçakçılığından sadece iki senede 19 küsur milyarlık kayıp var dedi ama adliyeye bir tane dosya göndermedi.
Sigara ve petrol kaçakçılığı her gün gündemde. Hangi şirketlerin içinde olduğu ortada. Halkalı gümrüğünde füze, Derince gümrüğünde iş makinesi gibi tank yakalandı, hepsinin üstü örtüldü.
Terörün finansmanı ve karaparaya el koymayla ilgili uluslararası sözleşme, daha yeni, iki ay önce iç hukuka sokuldu. O da OECD ülkelerin Sizi terörist ülke kapsamına alırız tehdidiyle.
Parlamentonun araştırma ve soruşturma yetkisinin elinden alınıp, Başbakana verilmesi de bunu engelliyor. Denetim sisteminin tek çatı altında toplanması kontrolü engelliyor.
Artık soyulacak bir şey kalmadı. Paylaşılacak bir şey kalmadı. Varsa da iktidar paylaşmamak için çok rijit davranıyor. Türkiye çöktü. Dış borç batağında. Üretim durdu. Fakirlik yoksulluk had safhada. PKK-KCK, cemaatler, iktidar ve yandaşlarından oluşan üçlü devlet oluşumda, eşkıyanın mal paylaşımı gibi kavgalar başladı. Yolsuzlukların açığa çıkmasının sebebi bu. Bu da iktidarın sonunu getiriyor. Kurumlar arasındaki dinleme, takip, dosyalama çalışmalarından görülüyor bu.
Kamu İhale Kanununu yapboz tahtasına çeviren, mali dokunulmazlık formülleri aramaya girişen, akçeli işleri için muhalefet vekillerinin TBMM kürsüsünden ilan ettiği rüşvet, dolandırıcılık, hırsızlık dosyaları üst üste yığılan AKPye özgü ekonomi yolun sonuna yaklaşıyor. Ancak iki temel denetim mekanizması; yargısı ve medyasıyla bütün bunlar olmuyormuş gibi yapmayı becerebiliyor bu ülke!
Görmedim, duymadım oyunu
Yolsuzlukla etkin bir mücadeleye giriştiği için görevinden olan 57. Hükümetin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan TBMMnin saf dışı edilerek yetkinin tek elde, Başbakanda toplanmasına bağlıyor bu görmedim, duymadım, bilmiyorum oyununu. Bir de müjde mi sayarsınız bilmem ama haberi var size: İktidarı, mali güce dönüşmek için başvurduğu yolsuzluk ekonomisi götürecek!
Kara para, kayıt dışı, kaçak...
Tantan çarpıcı tespitler yapıyor: Bu iktidarın iktidara geldiği günden bu yana siyasi tercihi kara para ekonomisi, kayıt dışı ekonomi, kaçakçılık, kumar ve fuhuş ekonomisi, yolsuzluk ekonomisi ve terör ekonomisi oldu. Bizim gibi ülkeleri yöneten ülkeler, yolsuzluğun hakim olmasını arzu ederler! Bir tek bizde değil, bütün Orta Doğuda bunun nasıl kullanıldığı ortada!
Manşetlerin sakladığı Türkiye gerçeği: Köşe bucak yolsuzluk
Almanyanın jet hızıyla karara bağladığı asrın yolsuzluğu, asıl faillerinin bulunduğu Türkiyede kaplumbağa hızıyla ilerliyor... Özelleştirmeden imara iktidar götürecek boyuttaki, dokuz sütuna manşetlik skandallar gazetelerin köşeleri ne gizleniyor... Nasıl soyulduğumuzu yazabilen gazeteciler Yazdık, yazdık hiçbir sonuç alamadık, bunun da üstü örtüldü diye veryansın ediyor... Muhalefet milletvekillerinin TBMM kürsüsünden ilan ettiği rüşvet, dolandırıcılık, hırsızlık dosyalarını üst üste koyunca dünyanın en yüksek ve yüz kızartıcı dağını oluşturuyor... Ve iki temel denetim mekanizması; yargısı ve medyasıyla bütün bunlar olmuyormuş gibi yapmayı becerebiliyor bu ülke!
Neden peki?
57. Hükümetteki yolsuzlukla mücadele operasyonlarıyla dikkat çeken dönemin İçişleri Bakanı Yurt Partisi Genel Başkanı Saadettin Tantan TBMMnin saf dışı edilerek bütün yetkinin tek elde, Başbakanda toplanması na bağlıyor bu görmedim, duymadım, bilmiyorum oyununu. Bir de artık müjdemi sayarsınız bilmem ama haberi var size:
İktidarı, mali güce dönüşmek için başvurduğu yolsuzluk ekonomisi götürecek!
Yalçın Doğan dünkü Hürriyette Yalıkavak 532 Nolu parsel başlığıyla yayınlanan yazısında Özelleştirme Yüksek Kurulunun Muğla, Bodrum, Yalıkavaktaki imar planı değişikliğiyle ilgili 25.4.2013 tarih ve 2013/68 sayılı kararını yayınladı.
Buna göre;
Bir yılı aşkın süredir her türlü imar planlarının durdurulduğu Yalıkavaka Özelleştirme Yüksek Kurulu doğrudan müdahale ederek, imar planını değiştiriyordu.
Belirlenen bölge Hazineye aitti.
Doğan yazısını üç önemli soruyla noktaladı:
1- Hazineye ait bu arazi neden imara açılıyor?
2- O arazi kime ya da kimlere verilecek?
3- Nasıl verilecek? İhaleye çıkılacak mı?
Kamu yararı gözetmekle sorumlu gazetelerde dokuz sütuna manşet olacak bu sorular, Hürriyet yönetimince yok sayıldı. Konu Doğanın köşesinde saklandı; gazetenin birinci sayfası Hayrünnisa Gülün Lincoln öykünmesi, Aziz Yıldırımın bebek sevinci gibi çok daha önemli! haberlere ayrıldı.
Rüşvetçi ile buluşan bakan kimdi
Yine dün aynı gazetenin bir başka köşe yazarı Mehmet Y. Yılmaz, Kılıçdaroğlu-Swoboda polemiğinin perde arkasından çıkan unutulmuş bir yolsuzluk olayını hatırlattı. Yılmaz, dönemin Milliyet yazarı Metin Münir ile birlikte bu skandalın patladığı 2008de, konuya dair 10 yazı yazmış ancak hiçbir sonuç alamamış tı!
İşte Yılmazın dünkü satırları:
Siemens isimli Alman şirketinin dünyanın değişik ülkelerinde rüşvet dağıttığına ilişkin Almanyada sürdürülen soruşturmada ortaya çok çarpıcı bir gerçek çıkmıştı.
Siemens, Türkiyede de bazıları askeri olmak üzere kamu ihalelerine girmişti ve bu ihalelerde de rüşvet dağıtıldığı ileri sürülüyordu.
Siemensin rüşvet ağının Türkiye ayağını Tonio Arcaini isimli bir İtalyan iş takipçisi yönetiyordu.
Arcaini, önemli bir ihale öncesinde Siemens Telekom Mali İşler Müdürü Michael Kutschenreuter ile bir Türk bakan arasında bir yemek organize etmişti. (...) Siemens eski finans direktörünün 7 Aralık 2006 tarihinde Münih Savcılığına verdiği ifadeye göre Türkiyede bir ihale almak için rüşvet verilmesi üst yönetimde kararlaştırılmıştı.
Türkiyede askeri bir ihale söz konusuydu ve Kutschenreuter konuyla ilgili olarak İtalyan iş takipçisi aracılığıyla bir bakan ile de görüşüldüğünü söylüyordu.
ABD Borsa Denetleme Kuruluşu, Siemensin dünya çapında 4 bin 283 olayda toplam 1 milyar 400 milyon dolar rüşvet dağıttığını iddia ediyordu.
Şirket, Almanyada sürmekte olan davada da rüşvet dağıttığı için 400 milyon Euro para cezasına çarptırılmıştı.
Olayı soruşturan Alman savcı, Türkiye isterse dava dosyasının ilgili bölümünün gönderilebileceğini de belirtmişti.
Böyle bir istek gelmedi tabii!
AP Sosyalist Grup Başkanı Swobodanın karısı, şirketin üst yöneticilerinden biriydi ve Yılmazın yazdığına göre Brükseldeki randevu krizinin asıl nedeni Kılıçdaroğlunun Esad benzetmesi değil, CHPnin bu konuda Başbakan aleyhine verdiği gensoru nedeniyle karısının afişe olmasından çekinmesiydi!
İsviçreden bavulla para taşıyan AKPli
Türkiyenin unuttuğu skandallar Siemens olayıyla sınırlı değildi. Taraf muhabiri Mehmet Baransunun 2011 yılında ortaya attığı şu iddia görülmemiş bir organizasyonla karartıldı: AK Partili bir ismin 2004 yılında İsviçreye neden gittiğini, gelirken yanında bulunan valizde kaç milyon dolar olduğunu, bu paranın Türkiyeye neden getirildiğini de doğrusu merak ediyorum.
Bu paranın kimin parası olduğu, Türkiyeye kim tarafından neden getirildiği manşetlerde tartışılmadı belki ama Baransunun yazdıklarının izini süren Aydınlık yazarı Mehmet Ali Güller, aynı günlerde çarpıcı iddialarda bulundu:
Bu konuyla ilgili ilk duyum, 2006da geldi. Ulusal Kanal Haber Müdürü olduğum o dönemde e-postama gelen Hayrullah Mahmut imzalı bir yazıda vardı bu bilgi... (...) Mahmutun belirttiği olay özetle şudur:
2005 yılının ilk çeyreğinde ABD Büyükelçisi Eric Edelman, Tayyip Erdoğan ile görüşür. Edelman, Erdoğanın önüne, İsviçredeki sırdaş hesabıyla ilgili dosyayı atar ve İncirlik üssü, Kıbrıs, Kuzey Irak, Afganistan ve Kürt sorunu konularında ABDnin isteklerini yapması karşılığında, dosyayı gizli tutacaklarını söyler. Wikileaksin tam beş yıl sonra yayımladığı ABD gizli bilgileri, Edelmanın, Erdoğanın İsviçre hesaplarını daha 2004 yılının sonunda öğrendiğini ortaya koydu. 30 Aralık 2004 tarihli kriptoda şöyle söylüyordu Edelman: İki ayrı kaynaktan edindiğimiz bilgiye göre, Erdoğanın İsviçre bankalarında sekiz ayrı hesabı var. ABD Büyükelçisi, bu bilgiyi önce Washingtona geçmiş, yaklaşık üç ay sonra da ülkesinin çıkarlarını AKPye uygulatmak için Erdoğanın önüne getirmiştir.
İhale Kanununu kevgire döndüren büyük korkular
Baransunun AKP dönemi yolsuzluklarına dair tek iddiası o para dolu valiz değildi. Baransu, ekonomideki örgütlü suçların Özel Yetkili Mahkemelerin görev sahasının dışına çıkarılması, Sayıştay Kanununun değiştirilmesi, İhale Kanunundaki değişiklikler, kamu ihalelerine fesat karıştırmanın neredeyse suç olmaktan çıkarılması, kamu ve belediyelere ait gayrimenkullerin kira ve satışına ilişkin tüm izin ve imzaların Ankarada toplanması, rüşvet suçunun hafifletilmesinin arkasında iktidarın büyük korkularının bulunduğunu öne sürüyordu. Ve sordu:
Sizleri bu kadar korkutan ne? Hangi usulsüzlük ve yolsuzluklar aklanacak? Kimler kurtulacak? Hangi ihaleler sizleri bu kadar korkutuyor?
Baransunun yazdığına göre Sayıştaydan bir yetkili aynen şöyle demişti: Gerçekler bir gün ortaya çıktığında iktidarın ömrü öğlenden ikindiye kadar sürmez CHPli Aykut Erdoğdu, Kamu İhale Kanununda 1 Ocak 2003ten bu yana yapılan 60 değişikliği Bu, iktidarın belli kesime kaynak aktarmasından başka bir şey değil diye yorumladı.
Say say bitmiyor
AKP dönemindeki yolsuzluklar ve bunların meşrulaştırılmasına TBMM den yükselen tek ses bu değildi. MHP Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu Hatay ilindeki Ali Dibo olayı, İzmir Devlet Demiryolları liman taşıma ihalesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi araç sigortalama ihalesi, Devlet Demiryolları istasyon yenileme ihalesi, TMSF otel ihaleleri, Derince arazi satımı, Balıkesir SEKA, Halk Bankası Net Holding alacağı, Mavi Akım formül yenileme işi, SSKda Roche yolsuzluğu, Aycell-Aria birleşmesi, Aycell-Siemens anlaşması, Bingöl deprem konutları, Millî Eğitim Bakanlığı 62 ilköğretim okulu ihalesi, TÜPRAŞın yüzde 14,76lık hissesinin Yahudi iş adamına peşkeş çekilmiş olması, Beyaz enerji, Isparta, Çorum, İstanbul, Kayseri, Nevşehir, Amasya, Samsun belediyeleri, Sabah-ATV Grubu satışı ve kredisi, Telekomun özelleştirilmesi, Bolu tünelleri, Karadeniz otoyolu fiyat farkı ödemeleri... diye başladığı sözleri şöyle bitirdi:
Say say bitmiyor!
Hz. Muhammed yaşasa cipe binerdi diyecek kadar zıvanadan çıktılar
Gidişata AKPnin içinden çıktığı Milli Görüş geleneği de tepkiliydi. Mehmet Şevket Eygiye göre cip kullanan tesettürlü kadınların sayısındaki artış hayra alamet değildi. Hatta öyle vahimdi ki Eygi, her daim eleştirdiği İsmet İnönü devrini mumla arar hale geldi: Her şey çığırından çıkmış durumda. Birtakım dinî cemaatler ve tarikatlar siyasete niçin bu kadar girmişler? Siyaset kirlidir, kirletir. Onların siyasetin üzerinde kalmaları gerekmez mi?
Birtakım kurumların bütçelerinde bir kuruş kalmamış, iflâs durumundalar. Bu paralar hakkıyla mı harcanmış, yoksa yenmiş ve hortumlanmış mı?
(...)
Bendeniz Millî Şef İsmet Paşa devrini yaşadım. Çok kötü bir devirdi. (...) Diktatörün oğlu, İstanbul Teknik Üniversitesinde okurken Dolmabahçe Sarayının bir kısmını lojman olarak kullanmıştı ama o tarihlerde bugün olduğu kadar yolsuzluk ve hırsızlık yoktu.
Türkiyenin bir kısmı bolluk, zenginlik, refah sahasına, bir filin züccaciye dükkânına girmesi gibi girdi.
Birtakım İslâmcılar o kadar ileri gittiler ki, Hz. Muhammed zamanımızda yaşasaydı en lüks cipe binerdi diyecek kadar zıvanadan çıktılar.
Harun gibi gelip Karun gibi gitmeyeceğim
Şimdi AKP Genel Başkan Yardımcısı olan Numan Kurtulmuş da 2008 yılında Saadet Partisi Genel Başkanlığına geldiğinde ilk sözü Tayyip Erdoğanı hedef alarak söylediği Harun gibi gelip, Karun gibi gitmeyeceğim cümlesiydi.
Ve nihayet bir AKPli, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin eski AKPli Meclisi Üyesi Hakkı İsmail Şimşek, iktidar belediyelerinde büyük yolsuzluklar yapıldığını iddia etti. Şimşekin Hodri Meydan! Yolsuzluk yok, diyebilir misiniz? çağrısı o gün karşılığını bulamasa da aradan geçen yıllar haklılığını gösterdi:
- Hürriyet yazarı Yalçın Bayerin köşesinde bundan üç ay önce yayınlanan mektup da medyaya İmar değişikliği yaparak görevi kötüye kullanmak suçundan mülkiye müfettişleri tarafından hakkında dava açılan Afyonkarahisar Belediyesi ve encümen üyelerini de yazın çağrısı yapıldı.
- Barış Terkoğlu, 6 Mart 2013 günü Yurtta yayınlanan haberinde Kayseri Büyükşehir Belediyesinin AKPyi yıkacak yolsuzluğunu yazdı. Yolsuzluk dosyasını kapatan raporu hazırlayan Kayseri Vali Yardımcısı Ali Yener Erçin, dava dosyasına giren konuşmalarında soruşturmayı usulsüz bir şekilde kapattığını açıkça itiraf ediyordu: Ben Büyükşehir Belediyesinin bir soruşturmasını kapattım, bu AK Partinin sonunu getirecek bir olaydı.
- AKPli Elazığ Belediye Başkanı M. Süleyman Selmanoğlu ve üst düzey belediye yöneticileri ihaleye fesat karıştırma, görevi kötüye kullanma ve evrakta sahtecilik iddialarıyla yargılandıkları davada mahkum oldu.
- AKP Van Milletvekilli Fatih Çiftçi hakkında Erciş Belediye Başkanlığı yaptığı dönemle ilgili Yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, imar mevzuatına ayrılık ve evrakta sahtecilik yaptığı iddiasıyla soruşturma başlatıldı.
- Bolu Belediye Başkanı AK Partili Alaaddin Yılmazın baş danışmanı Yaşar Taşkıran, arsasıyla ilgili sorun yaşayan bir kişiden, buluştuğu kafede seri numaraları alınmış 15 bin TLyi rüşvet olarak aldığı iddiasıyla suçüstü yakalandı.
Bunlar sadece şu son birkaç ay içinde açığa çıkanlar...
CHP Adana Milletvekili Turgay Develinin Enerji Piyasası Kanununa ilişkin Genel Kurul görüşmeleri esnasında dile getirdiği bir TEDAŞ özelleştirme yolsuzluğu var ki milyonlarca liranın buhar olduğu olay unutuldu gitti.
Buhar olmaktan bahsetmişken listeye, Almanyada Deniz Feneri e.V derneğinin topladığı 41 milyon euronun bir kısmını amaç dışı kullandığı iddiasıyla açılan, Mehmet Gürhan, Mehmet Taşkan ve Firdevsi Ermişin dolandırıcılık ve haksız kazanç elde etmek suçundan mahkum olduğu davanın Türkiye ayağını anmadan olmaz.
Frankfurt Eyalet Yüksek Mahkemesine göre bu dev yolsuzluğun asıl failleri Türkiyedeydi.
Derneğin muhasebe sorumlusu Ermiş, yardım için toplanan paralarla gayrimenkul alındığını ve şirketler kurulduğunu itiraf etmiş, dönemin Euro 7 Genel Müdürü Mehmet Gürhan karar duruşmasında Yardım paralarını bağışçılara sormadan birtakım faaliyetlerde kullandığımız için üzgünüm. Bunun için herkesten özür dilerim demişti. Bu açık seçik itiraflara rağmen, Türkiyede AKPli bürokratlara da uzanan davanın kaplumbağa hızıyla ilerlemesi yetmezmiş gibi bir de sanıklar değil davayı açan savcılar yargılandı.
Yolsuzluk raporunu sakladılar
Ve en ironiği. Biz Nasıl oluyor da bu yolsuzluklar ortaya çıkmıyor diye düşünürken, Fikret Bila, AKPnin, Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Mücadele Devletler Grubu 2006 Türkiye Raporunun yayınlanmasına izin vermediğini açıkladı. Raporda Türkiyenin en önemli sorununun yolsuzluk olduğu, yargıçların denetlenmesi gerektiği ve bunun özellikle özelleştirme ve kamu alımlarında ön plana çıktığı belirtiliyordu.
Tantan: Eşkıya kavgası rantı su yüzüne çıkardı
Olağan demokrasilerde iktidar devirecek çaptaki yolsuzluk olaylarının üzerlerinin neden ve nasıl örtüldüğünü yolsuzlukla mücadele konusunda uzmanlaşmış bir isme Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantana sorduk.
İşte Tantanın ağzından iktidarın yolsuzluk bilançosu:
İhale Kanununda değişiklikler yaparak rekabeti ortadan kaldırdı. İhaleler siyasi amaçlı verilmeye başlandı. Taşeronluk öne çıktı. Bu cılız hizmeti ve para kaybını getirdi. Aflar, vergi barışı derken naylon fatura patlaması yaşandı. İmar yolsuzluğu had safhada. TOKİ imara açılmaması gereken arazileri değerlendirtmekte kullanılıyor. Buna hazine arazilerini de ekleyin.
Esas yolsuzluk gümrüklü sahalar ve serbest bölgelerde. 2005te Başbakan kanal kanal gezip Petrol kaçakçılığından sadece iki senede 19 küsur milyarlık kayıp var dedi ama adliyeye bir tane dosya göndermedi.
Sigara ve petrol kaçakçılığı her gün gündemde. Hangi şirketlerin içinde olduğu ortada. Halkalı gümrüğünde füze, Derince gümrüğünde iş makinesi gibi tank yakalandı, hepsinin üstü örtüldü.
Terörün finansmanı ve karaparaya el koymayla ilgili uluslararası sözleşme, daha yeni, iki ay önce iç hukuka sokuldu. O da OECD ülkelerin Sizi terörist ülke kapsamına alırız tehdidiyle.
Parlamentonun araştırma ve soruşturma yetkisinin elinden alınıp, Başbakana verilmesi de bunu engelliyor. Denetim sisteminin tek çatı altında toplanması kontrolü engelliyor.
Artık soyulacak bir şey kalmadı. Paylaşılacak bir şey kalmadı. Varsa da iktidar paylaşmamak için çok rijit davranıyor. Türkiye çöktü. Dış borç batağında. Üretim durdu. Fakirlik yoksulluk had safhada. PKK-KCK, cemaatler, iktidar ve yandaşlarından oluşan üçlü devlet oluşumda, eşkıyanın mal paylaşımı gibi kavgalar başladı. Yolsuzlukların açığa çıkmasının sebebi bu. Bu da iktidarın sonunu getiriyor. Kurumlar arasındaki dinleme, takip, dosyalama çalışmalarından görülüyor bu.
yeniçağ