CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Karar TV Youtube kanalında, geçtiğimiz haftalarda bürokratlara yaptığı çağrının etkilerine ilişkin soruya, “Gayet güzel geri dönüşler var. Yağmur gibi de bir sürü belge akıyor. Bunlar yolsuzluk belgeleri. Ama bu belgeleri tasnif ediyor, her belgeyi alıp hemen kamuoyu önüne çıkmıyoruz. Doğrulatıyoruz. Genel Başkan Yardımcımız Ahmet Akın’ı görevlendirdik, özellikle büyük ihalelere bakıyor. Bizden gizledikleri şehir hastaneleri ihalelerinden tutun, büyük ihalelerin nasıl yapıldığını, hangi imzaların nerelere atıldığı geliyor” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Karar TV’de, Elif Çakır ve Taha Akyol’un "Gündem Özel" programında sorularını cevaplarken, gündeme ilişkin de değerlendirmeler yaptı.

TEK KİŞİLİK REJİMİ SAVUNUYORLAR

Kılıçdaroğlu, "Ben Erdoğan’ın karşısında beni göreceği konusunda mutlu olacağını hiç sanmıyorum. Şu anda en çok rahatsız eden kişi benim. Bu talep aslında bir noktada Millet İttifakı’nı zora sokma konusunda bir talep. Benim çıkıp ‘evet’ ben aday olacağım dememi bekliyor. Bunu dediğiniz andan itibaren ittifakı darmadağın edersiniz. Bizim de aklımız var. Oturacağız konuşacağız. Biz demokrasiyi savunuyoruz. Onlar tek kişilik rejimi savunuyorlar" dedi.

Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

BİZ DÜNYANIN FAİZİNİ ÖDÜYORUZ

(‘Ben Size Özgürlük Vadediyorum’ başlıklı yazısı ve iktisadi politikalar üzerine yönelikten soruya) Benim bürokrasideki 27 buçuk yılım bütçe, para, vergi, tasarruf, israfı nasıl önleriyle geçti. Aslında Türkiye kaynakları itibariyle de çok zengin bir ülke. Mesele kaynakları nereye harcayacağınız konusu. Bu siyasi tercihtir. Biz siyasi tercihi, sağlıklı çalışan bir planlama örgütü ile yapmak isteriz. Kaynakları nereye, ne kadar gitmeli. Ülke kaynakları var, bu kaynaklar kullanabilirsiniz. Biz dünyanın faizini ödüyoruz. İçeriden, dolarla, euroyla, altınla borçlandık. Dolayısıyla bunlar yükseldikçe devletin yapması gereken işleri yapamadığını ve bu alana kaynak aktardı. Bu alana kaynak aktardığı kişiler de bir elin parmakları kadar. Baktığınız zaman olağanüstü bir gelir dağılımında da bozulmaya yol açıyor. İmkân var, tasarrufa gittiğiniz, kaynakları yerli yerinde kullandığınız, üretimi desteklediğiniz, ihracatı desteklediğiniz, dışarıdan getireceğimize kendimiz ürettiğimiz zaman çok daha rahat bir şekilde ekonomiyi büyütürüz.

SİZ DEMOKRASİNİZİ GELİŞTİRİRSENİZ PEK ÇOK ÜLKE GELECEKTİR

Diyelim ki iktidar olduk. Hemen ertesi gün ben bu sorunları çözeceğim derseniz halka doğruları söylememiş olursunuz. İlk bir hafta ne yapacağımızı söyledik. Faizleri sileceğiz, esnafın ve çiftçinin faizlerini sileceğiz. Çünkü bu bizim elimizdeki bir karara bağla. Ama işsizliği önleyeceğiz dediğinizde, hayır 7 gün içinde gerçekçe değil. Belli bir zaman dilimi içerisinde bunun giderilmesi lazım. Ben gençlerle yaptığım konuşmada da bunu anlatıyorum zaten. Belli konular var ki erken çözebilir, toplumun önüne koyabilirsiniz, belli konular var ki belli bir zaman dilimi içinde bunları çözersiniz. Dünya küçüldü artık, siz demokrasinizi geliştirirseniz pek çok ülke gelecektir, Türkiye’ye yatırım yapacaktır. Can ve mal güvenliği, adalet olduğu zaman bütün bunların hepsi bir şekliyle sağlanacaktır.

İHALEYE KİM KATILIRSA, ALIRSA, AĞIR BEDELLER ÖDEYECEK

(Kanal İstanbul Projesi ihalesine katılacaklara uyarısı) Aklı başında olan hiçbir iş insanı böyle bir savurganca yatırıma, Türkiye’ye hiçbir yararı olmayacak bir yatırıma kaynak ayrılmasını zaten doğru bulmuyor. Görüşüyoruz. Bunun doğru olmadığını herkes kabul ediyor. Siz belli kişilere rant aktarıyor, iş veriyorsunuz. Biz bu ülkeyi yönetmeye talipsek, bu ülkenin kaynaklarının savurganca harcanmasını, kullanılmasını istemeyiz. Üretmeli, alın teri dökmeli, istihdam yaratmalı, ihracat yapmalı, iç piyasayı sağlamalı, Ortadoğu ve Balkanlar’da, Kafkasya’da Türkiye güçlü olmalı. Bütün ülkelerle ilişkilerini sağlıklı bir zemine oturtmalı. Şimdi siz bu ihaleye girenleri getireceksiniz, o işi vereceksiniz, onlar dünyanın parasını kazanacak ama öbür tarafta milyonlarca kişi işsiz olacak. Bu doğru değil. İhaleye kim katılırsa, alırsa, ağır bedeller ödeyecek. Kesinlikle, hiç kimsenin bu ihaleye girmesini istemem. Yabancı sermayenin de.

ÜLKENİN DENGELİ BÜYÜMESİ, DENGELİ GELİŞMESİ LAZIM

(Söylemlerin bir tehdit mi olduğuna yönelik soruya) Bu ülkenin kaynaklarını hiç kimse savurganca kullanamaz. Fakirin, fukaranın hakkı var. Bu ülkenin Çankırı’sı, Çorum’u, Kayseri’si, Elazığ’ı yok mu? Buralarda yatırım yok. Anadolu’nun içi boşaldı. Hatırlar mısınız? Bir dönem Anadolu Kaplanları diye bir kavram vardı. Anadolu’da böyle çıkıp her ilde üç aşağı beş yukarı insanlar yatırım yapıp, istihdam yaratırlardı. Allah akşınına bir bakın, ne oldu bu Anadolu Kaplanları’na? Yok. Her şeyi İstanbul’a aktarırsanız olmaz. Ülkenin dengeli büyümesi lazım. Dengeli gelişmesi lazım.

YAĞMUR GİBİ DE BİR SÜRÜ YOLSUZLUK BELGELERİ AKIYOR

(Bürokrasiye uyarılar) O mesajdan sonra bütün devlet dairelerinde konuşulan buydu. Onlara şu güvenceyi veriyoruz, siz devletin memuru olduğunuz; yasalara uygun hareket ettiğiniz; kanun dışı tekliflere karşı çıktığınız sürece başımızın üstünde yeriniz var. Ama siz yasa dışı teklifler gelir, yolsuzlukların altına imza atarsanız bunun sorumluluğu size aittir. Tarih de verdik, bu tarihten sonra istemiyoruz diye. Devlet memuru, konusu suç teşkil eden bir talimat olursa zaten bürokrat bunu uygulayamaz. Yasada hüküm var. Buna aykırı bir şey geliyorsa, yazılı olarak uyarır üst tarafı. Bu söylediğiniz kanuna aykırıdır, benim bunu yapmam için yazılı talimat vermeniz lazım. Gayet güzel geri dönüşler var. Yağmur gibi de bir sürü belge akıyor. Bunlar yolsuzluk belgeleri. Ama bu belgeleri tasnif ediyor, her belgeyi alıp hemen kamuoyu önüne çıkmıyoruz. Doğrulatıyoruz. Bir arkadaşımızı görevlendirdik, genel başkan yardımcımız Ahmet Akın, özellikle büyük ihalelere bakıyor. Bizden gizledikleri şehir hastaneleri ihalelerinden tutun, büyük ihalelerin nasıl yapıldığınız, hangi imzaların nerelere atıldığı geliyor. Buradan da yine bürokrat arkadaşlara söyleyeyim, bizim çağrımız bu ülkenin saygınlığı, güzelliği, kaynaklarının savurganca harcanmaması içindir, vatandaşın ödediği vergilerin, birilerine tahsis edilmemesi içindir. Herkes görevini yasal sınırlar içinde yaptığı sürece başımızın üstünde yeri var.

‘BEN’ YERİNE ‘BİZ’İN KULLANILMASI DAHA DOĞRU

Kürsüye çıkınca zaman zaman heyecanlanıyoruz. ‘Ben’ sözcüğünü kullandığım için zaman zaman bizim partililerden de eleştiri geliyor. Vatandaş soruyor, sen ne yapacaksın? Sen ne yapacaksın sorusunun bir anlamda cevabı olur, ben bunu yapacağım diye. Belki biz bunu yapacağız demek daha doğru. Onu da bazen dediğim gibi dozu kaçırıyoruz ama işin doğrusu bizim neyi yapacağımızı anlatmamızdır. Bu çerçevede bakmak gerekiyor. Saygın, sağ duyulu düşünen bir ittifakımız var. Ülkenin nereye gittiğini hepimiz endişe ile izliyoruz. Hepimizin kafasında da bu kötü gidişi nasıl düzeltiriz. ‘Ben’ yerine ‘biz’in kullanılması daha doğru.

FELAKET BİR ŞEY

(Siyasi cinayetler tartışması) Devleti yöneten kişilerin bu konularda bu tür eylemlere başvuracakları cesaretlendirici söylemlerden uzak durmaları lazım. Bakıyorum, sayın Erdoğan, bırakın uzak durmayı, açıkça tehdit… Meral Hanım’ı, beni açıkça tehdit etmesi, grup toplantısında benim linç girişimi ile ilgili görüntülerin yayınlanması… Sayın Yeneroğlu (DEVA Partisi Milletvekili Mustafa Yeneroğlu) yanlış hatırlamıyorsam açıklama yaptı. Çubuk’taki linç girişiminden sonra Yeneroğlu tweet atıyor, kınıyor bunu. Diyor ki bu doğru değildir diye. Saraydan talimat geliyor, bu tür tweetleri atmayın. Geçmiş olsun demeyin diyor. Bu felaket bir şey aslında. Devletin kimlere teslim edildiğini göstermesi açısından felaket bir şey. Bu olay karşısında kişi sessizliğini koruyor ve onaylıyorsa bu tür olaylara cesaret veriyor anlamına gelir bu.

ALGININ GEREĞİNİ YAPMAMIZ LAZIM

(Cumhurbaşkanı adayı nasıl olacak) Başlangıçta seçeceğimiz cumhurbaşkanı güçlü bir cumhurbaşkanı. İşin doğası gereği. Ama bu cumhurbaşkanının alacağı temel kararları ittifakı oluşturan liderler ile ortak alması lazım. Bu ortaklığın, bürokrasiye, bakanlara, vatandaşlara yansımaları da ittifak ile vatandaşlar arasındaki güven ilişkisi pekiştirecektir. Evet bunlar, beraber güç birliği yaptılar, iktidar oldular ama güç birliğini sürdürerek devleti yönetiyor. Bizim asıl bu algıyı pekiştirmemiz lazım. Bunu pekiştirdiğimiz andan sonra alacağımız her ekonomik, sosyal, siyasal kararın yansımaları toplum kabul edecektir. Evet, bunlar gerçekleri, yanlışları görüyorlar, oturdular, karar verdiler, çözüyorlar ve çözmede kararlılar diye bir algıyı oluşturmamız lazım. Ve bu algının gereğini yapmamız lazım. Tabii, söz verdik millete, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçeğiz.

BUNU DEDİĞİNİZ ANDA İTTİFAKI DARMADAĞIN EDERSİNİZ

(Cumhurbaşkanı adayı olarak Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nu istediği iddiası) Doğrusunu isterseniz bilmiyorum. Ben Erdoğan’ın karşısında beni göreceği konusunda mutlu olacağını hiç sanmıyorum. Şu anda en çok rahatsız eden kişi benim. Bu talep aslında bir noktada Millet İttifakı’nı zora sokma konusunda bir talep. Benim çıkıp evet ben aday olacağım dememi bekliyor. Bunu dediğiniz andan itibaren ittifakı darmadağın edersiniz. Bizim de aklımız var. Oturacağız konuşacağız. Biz demokrasiyi savunuyoruz. Onlar tek kişilik rejimi savunuyorlar. Dolasıyla biz kendi aramızda karar vereceğiz. Karardan sonra adayımız çıkacak, elbette konuşacak, düşüncesini ifade edecek. Biz de destek vereceğiz.

İLAHİYATÇI DEĞİLİM, İNANÇLI BİR İNSANIM

(Kılıçdaroğlu’nun bir ilahiyat profesörünün kitabını okuyup, ardından arayarak tebrik etmesi) İnanç, ahlak, liyakat konusunda toplum geriye doğru savruldu. Bunu dillendirecek olan, hakkı, hukuku bize anlatacak olan aslında ilahiyatçılar. Bizim de eksiğimiz olabilir. Zaman zaman ilahiyat hocalarıyla bir araya geliyorum, oturup konuşuyoruz, dertleşiyoruz. Onlara toplumu aydınlatma konusunda çağrıda da bulunuyorum. Aydınlatın, gerçekleri söyleyin. Çekiniyorlar, acaba üniversitede başımıza bir şey gelir mi, YÖK bizi alır mı, bir yerlere sürerler mi diye. Benim de onlardan öğrendiğim çok şey var. Ben ilahiyatçı değilim, inançlı bir insanım. Haksızlık, hukuksuzluk varsa onunla mücadele ediyoruz. Hepimizin mücadele alanı bu.

BANKANIN BAĞIMSIZLIĞINA ÖZEN GÖSTERMELERİ GEREKTİĞİNİ İFADE ETTİM

(Merkez Bankası ziyaretine ilişkin yöneltilen soruya) Merkez Bankası’nın bağımsızlığına vurgu yaptı. Bürokrasi iyi karşıladı. Kendilerine teşekkür ederiz. Sonuçta bizim sorduğumuz sorulara bizi tatmin etmeseler cevap verdiler. Bankanın bağımsızlığına özen göstermeleri gerektiğini, yasanın bunu emrettiğini ve bunun gereğinin yerine getirilmesini ifade ettim. Bağımsız olduğunu ifade ettiler ama sayın Erdoğan, zaman zaman faizi indirin diye talimat veriyor ve siz bunun gereğini yapıyorsunuz diye bir algı oluşuyor. Hayır efendim biz bağımsızız diye. O zaman şunu bekleriz biz, bir başka hükümet veya devlet yetkilisi çıkıp size talimat gibi bir şey söylüyorsa sizin çıkıp kamuoyuna şu açıklamayı yapmanız lazım, ‘biz bu tür açıklamalara önem vermiyoruz, Merkez Bankası kendi özgür iradesi ile fiyat istikrarını sağlamak için kendi kararını alır.’ Bu açıklamayı yaparsanız dünya bilir ki ne denirse densin bunlar bu işi yürütüyorlar.”

milligazete

Editör: İbrahim Halil Aksoy