Avrupa Konseyi’nin 2020 yılına dair hazırladığı istatistiklere göre Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında cezaevlerinde en çok mahkûma sahip ülke oldu. Son 7 yılda diğer Avrupa ülkelerinde cezaevinde bulunanların sayısı düşerken, Türkiye’de her 100 bin kişiden 357’si hapiste. Mahkûm sayısındaki artışın çeşitli nedenleri olduğunu belirten avukat Yurdal Kılıçer, “FETÖ, PKK ve diğer örgütlere yönelik operasyonlar makul bir neden ancak diğer taraftan adli makamlarca uzun tutukluluk süresinin gittikçe genişletilerek uygulanıyor olması da cezaevlerindeki sayıyı artırmaktadır” dedi.

Avrupa Konseyi, 2020 yılına dair cezaevlerinde bulunan mahkûmlara ilişkin istatistikleri açıkladı. 7 senede genel olarak ülkelerdeki mahkûm sayısı düşüş gösterirken Türkiye’de bu sayı artış gösterdi. Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında cezaevlerinde en fazla mahkûma sahip ülke oldu. İstatistiklere göre Türkiye’de her 100 bin kişiye oranla 357 kişi tutuklu olarak cezaevinde bulunuyor. Türkiye’yi 100 binde 356 kişi ile Rusya, 100 bin kişi de 264 kişi ile Gürcistan takip etti. Liberta Avukatlık&Danışmanlık kurucusu Avukat Yurdal Kılıçer, konuyla alakalı gazetemize açıklamalarda bulundu.

“ADLİ SUÇLARDA TUTUKLULUK ORANLARI ARTTI”

“Türkiye’de cezaevlerinin son yıllarda dolması ve mevcut cezaevlerinin yetersiz kalarak yeni cezaevleri yapılması gerekliliğin oluşmasının bir kaç nedeni var” diyen Kılıçer, “Bu nedenlerden birincisi Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı FETÖ, PKK ve diğer terör örgütlerine yönelik operasyonlarıdır. Bu geçerli bir nedendir. Terörle mücadele çerçevesinde ve kanunun belirlediği hallerde tutukluluk oranları artması doğaldır. Ancak bir başka neden ise, adli suçlarda tutukluluk oranlarının artmasıdır. Bu durum ise, tamamen kamuoyu algısı ve baskısı nedeniyle adli makamların uygulamalarından kaynaklanmaktadır” dedi.

“TUTUKLU YARGILAMA İSTİSNA OLARAK DEĞİL CEZALANDIRMA OLARAK UYGULANIYOR”

Tutuksuz yargılamanın ceza vermemek olarak algılandığını vurgulayan Kılıçer yapılan bu yanlışa dikkat çekerek, “En önemli nedenlerden birisi ise Türkiye’de insanlar tutuksuz yargılamayı sanki suçluya ceza vermemek gibi algılıyorlar. Oysaki tutuklu yargılama bir adli tedbir yoludur; Ceza Usul Kanunu’nda sınırlı sayıda şartları vardır ve istisnadır. Ancak, halkın tutuksuz yargılamayı suçluyu affetmek olarak anladığı gibi maalesef savcı ve hâkimler de tutuklu yargılamayı bir tedbir ve istisna olarak değil, bir cezalandırma şekli olarak değerlendiriyor. Ceza Usul Kanunu 100. Madde tutuklu yargılanma şartlarını düzenliyor. Maalesef kamuoyu baskısı ile kanun tarafından sınırlı ve istisnai bir tedbir yolu olarak belirlenen tutuklu yargılama, adli makamlar tarafından gittikçe genişletilerek uygulanıyor” şeklinde konuştu.

“HUKUKUN TEMEL İLKELERİNDEN HİÇBİR ŞEKİLDE TAVİZ VERİLMEMELİ”

Kılıçer, “Tutuklu yargılanma hali dışında özellikle ceza yargılamasında ‘masumiyet karinesi’ ihlali çok sık rastlanan bir durum. ‘Delilden suç ve suçluya’ gitmek yerine, ‘suç ve suçludan delile’ gitmek gibi yanlış uygulamalar da sık sık karşılaşılan bir durumdur” diye konuştu. Kılıçer, “Bu nedenle de cezalandırmak, ceza vermek, tutuklamak bir başarı gibi görünmektedir. ‘Adil yargılanma hakkı, savunma hakkı, masumiyet karinesi’ gibi hukukun temel ilkelerinden hiçbir şekilde taviz verilmemesi gerekmektedir” dedi.  

“ISLAH, EĞİTİM GİBİ KONULAR SUÇLA MÜCADELEDE EN ÖNEMLİ YÖNTEMLERDİR”

Açıklamasının son bölümünde suç ve suçlu ile mücadeledeki yöntemlere dikkat çeken Kılıçer, ıslah ve eğitim politikaları ile suçluluğa ilişkin kültür oluşturulması gerektiğini söyledi. Kılıçer, “Suç ve suçlu ile mücadelede, sadece cezalandırma mantığı ile olmamalı. Islah, eğitim gibi konular suç ve suçlu ile mücadelede en önemli yöntemlerdir. Suç ve suçluluğa ilişkin toplumsal bilinç, kültür oluşturulmaz ise bataklıkta sinek avlamaktan başka bir şey yapılamaz. Bataklık eğitim, kültür, bilinç olarak güçlendirilmez ise de, bataklıkta avlamakla sinek bitmez” ifadelerini kullandı.

milligazete

Editör: İbrahim Halil Aksoy