Rusya'nın taciz uçuşlarını gerekçe gösterenlerin amacının Güneydoğu’ya binlerce NATO askerinin getirilmesi olduğunu yazan internethaberin önde gelen sitelerinden Rotahaber'in Genel Yayın Yönetmeni Ünal Tanık, Irak ve Suriye’de oluşturulan tablonun Türkiye’de hazırlanmasına zemin hazırlanıyor dedi. Ayrıca gözden kaçan bir durumu da gündeme taşıyan Tanık, Güneydoğu, BM’nin 1973 Sayılı Kararı uyarınca Güneydoğu müdahaleye açık hale getiriliyor.

Rotahaber'in Genel Yayın Yönetmeni Ünal Tanık'ın gündeme bomba gibi düşecek yazısı:

ABD ve Rusya iki koldan Türkiye’yi BOP’a hazırlıyor
   
Bugün size, hiçbir bütünlüğü olmayan bölük pörçük, birbiriyle bağlantısı bulunmayan bir yazı paylaşacağım. Dikkatinizi çekmek için demiyorum. Gerçekten dağdan taştan bilgiler olacak.
 
Sizi öyle 100 yıl önce Ortadoğu’nun 1916’da İngilizler ve Fransızlar tarafından cetvelle çizildiği Sykes-Picot günlerine götürmeyeceğim.
 
Ama önce 1991’de ABD’nin Irak’ı Kuveyt’ten çıkarmak amacıyla yaptığını bildiğimiz Körfez Savaşı günlerine mutlaka gitmeliyiz.
 
Amerikalı bir yarbayın, Riyad’da Güneri Cıvaoğlu’na anlattıklarını hatırlamalıyız. 2 Şubat 1991’de Sabah Gazetesinde yazdıklarını muhayyilemizde canlandırmalıyız.
 
Yarbay, duvara asılı dev haritada elini bölge üzerinde gezdirerek Kürt devletinin (Unutmayın. Daha Kürt adını telaffuz etmek bile yasak olduğu günler) nerede ve nasıl kurulacağını anlatıyor:
 
"İşte Kürt devleti burada kurulur. Savaş bitecek. Saddam çökmüş olacak. Bu yörede devlet kalmayacak. Devlet otoritesinden yoksun bir boşluk doğacak. Kürtler bir devlet kurarak buradaki boşluğu dolduracaklar. Belki de sizden de toprak isterler."
 
Sonrası Irak’ın kuzeyinde yaşanan gelişmeleri hatırlayın.
 
Kürt devletinin oluşma sürecinin bir benzerini 20 yıl sonra Suriye’de yaşadık. Halen de yaşıyoruz.
 
PKK’nın gücünün Suriye ve Türkiye arasında dağılmaması için 3 yıl “Çözüm Süreci” adı altında nasıl oyalandığımızı hatırlayın.
 
Suriye’de Irak’a benzer bir tablo için altyapı hazırlanmış durumda. O halde dört ayaklı planın üçüncü adımına geçilebilir. Yani Irak ve Suriye’de oluşturulan tablonun Türkiye’de hazırlanmasına.
 
***
Şimdi bir dağınık anekdot daha paylaşacağım.
 
Libya’da 17 Şubat 2011’de başlayan ayaklanmalar, yönetimin başındaki Kaddafi tarafından kanlı şekilde bastırılmaya çalışılıyor. NATO’nun müdahalesi gündeme geldiğinde Türkiye’nin Başbakanı Erdoğan, önce ''NATO Libya'ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO'nun ne işi var Libya'da?” demiş, ardından da NATO’ya “Geç kalmayın” diye acil müdahale çağrısı yapmıştı.
 
Fransa’nın öncülük ettiği operasyonlara Birleşmiş Milletler güvencesi getirilmek için tarihte benzeri görülmemiş bir hızla 19 Mart’ta Güvenlik Konseyi’nden 1973 Sayılı Karar çıkarılmıştı.
 
29 Mart 2011. Ülke TV "Aslında Ne Oldu" programı. Hasan Öztürk ve İbrahim Kahveci ile canlı yayındayız.
 
Libya’ya yapılan müdahaleyi konuşurken, 1973 Sayılı Kararın gerekçesini hatırlatmıştım. “Bir ülke kendi halkı da olsa ‘siviller’e ve ‘direnişçiler’i bastırmaya çalışırsa BM’nin buna müdahale yetkisi var” deniyor.
 
1973 Sayılı BM kararının Libya için çıkarılmış gibi görünse de bunun yakın gelecekte Türkiye için de uygulanması için zeminin hazırlanacağına dair derin kuşkularımı anlatmıştım. Her iki partnerim de bu yorumu uçuk bulmuştu.
 
Kürt hareketini kendime göre, takip etmeye çalışan biri olarak, “Bu söylediklerim kayda geçilsin diye anlatıyorum ben” demiştim. Ardından da daha fazla uzatmadan başka konulara geçmiştik.
 
***
Bu kez biraz daha geriye döneceğiz.

 

4 Mart 2006. Erdoğan AK Parti Bayrampaşa ilçe kongresinde konuşuyor:
 
“Türkiye’nin Ortadoğu’da bir görevi var. Nedir o görev. Biz Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesinin eş başkanlarından bir tanesiyiz. Biz bu görevi yapıyoruz.”
https://www.youtube.com/watch?v=pZyV9eFxMTI
 
Bir başka gereksiz görülebilecek ayrıntı. 

 

16 Şubat 2004. Başbakan Erdoğan, Kanal D’de Fatih Altaylı’nın Teke Tek programında konuk. Büyük Ortadoğu Projesi ile ilgili konuşuyor. Diyarbakır ile ilgili hedefini anlatıyor:
 
“Ben özellikle Diyarbakır’a çok farklı bakıyorum. Diyarbakır istiyorum ki, şu anda Amerika'nın da düşündüğü Büyük Ortadoğu Projesi var ya Genişletilmiş Ortadoğu. Yani bu proje içerisinde Diyarbakır bir yıldız olabilir. Bir merkez olabilir. Bunu başarmamız lazım".
 
Artık daha yakına gelme zamanı.
 
Türkiye ile Suriye arasındaki iyi ilişkiler, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 9 Ağustos 2011’de Şam’da Esad ile yaptığı 6.5 saatlik görüşme sırasında koptu. Davutoğlu, kendisinden reformları yapmak için zaman isteyen Esad’a karşı (mealen) “Bizim dediklerimizi yapmazsanız biz de sana gösteririz” diyerek masadan kalktı. Ne oldu ise ondan sonra oldu.
 
“Kardeşim Esad” gitti, yerine düşman Esad ikame edildi.
 
Zalim Esad’ı yıkmak için kapılar açılıp Suriye, insanların kaçtığı bir ülke duruma düşürülmek istendi. Böylece Esat diktatörünün dünyada yalnızlaştırılacağı ve muhaliflerin de saldırıları ile kolayca yıkılacağı var sayıldı. “Sığınmacı sayısı hele bir 100 bini bulsun” diye başlanan adımda bugün 2.2 milyon Suriyeli’den söz ediliyor.
 
 
Türkiye, bir kişinin kişisel duyduğu kin ve intikam uğruna çıktığı yolda bugüne kadar en keskin viraja girmiş bulunuyor.
 
Rusya, Eylül ayının sonundan itibaren Suriye’de sahaya indi. Aslında Rusya, Suriye’de perde arkasında hep vardı. Şimdi savaşa doğrudan müdahil oldu. Hem de en acımasız bir şekilde. IŞİD’i vuracağını açıklasa da Esad muhalifi gördüğü her kesimi vuruyor.
 
Hazar Denizinden fırlattığı füzelerle dünyaya verdiği göz dağı yetmiyormuş gibi Türkiye uçaklarını da taciz ediyor. Üstelik hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, hem Başbakanlık koltuğunda oturan Davutoğlu’nun sözlerinin içini boşaltarak…
 
Türkiye’nin zirvesinden “Tacizlere artık müsamaha gösterilmeyecek” açıklaması yapıldığının hemen ardından yenisi yaşanmış oldu.
 
Acı olan ise saldırının birinci derecede muhatabı olan TSK’nın, “Kimliği tespit edilemeyen MİG-29 uçakları tarafından taciz edildi” açıklaması yapmak durumunda bırakılması oldu.
 
Bütün bunlar olurken, düne kadar NATO’ya kafa tutan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “bunun aslında NATO’ya yapılmış” olduğu açıklamasını yaparak Brüksel’e davetiye çıkardı.
 
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Saray’dan atılan pası değerlendirdi ve ittifak olarak Türkiye’ye yüzde 100 güvence verdiklerini açıkladı.
 
***
Türkiye ile Atlantik Anlaşması arasında bunlar olurken, içeride ise başka şeyler yaşanıyor. Güneydoğu, BM’nin 1973 Sayılı Kararı uyarınca müdahaleye açık hale getiriliyor.
 
Tabii bunun öncesinde farklı bir manevra yaşanması gerekiyor.
 
O manevra da Rusya’nın tacizleri gerekçe gösterilerek, Güneydoğu’ya binlerce NATO askerinin getirilmesi olacak.  NATO askerlerinin hayati görev yaptıkları konusunda, Türkiye’nin batısı ikna edilecek. Bölge ise 1 Kasım’dan sonra başka bir oyun için hazır hale getirilecek.
 
PKK, seçim öncesi ara vereceği eylemleri Kasımdan itibaren yeniden ve daha yoğun bir şekilde başlatacak. Üstelik “kurtarılmış mahalle” yerine bu kez başta Şırnak olmak üzere bazı merkezler kurtarılmış şehirlere dönüştürülecek.
 
Acı olan, bir süreden bu yana TSK’nın eli kolu bağlı olma durumuna yeni boyutlar kazandırılıyor olması. Stratejist Serdar Sement’in tabiri ile Hava Kuvvetlerine bağlı uçaklar bir süredir “kısırlaştırılmaya” çalışılıyor. Bazı bölgelerde uçaklarımız, bazı bölgelerde helikopterlerimiz fiilen uçamaz hale getiriliyor.
 
Hürriyet’in 9 Ekin 2015 tarihli nüshasında Tolga Tanış’ın haberine göre, ABD, bir süredir PKK’ya ağır darbe indirilmesini sağlayan “akıllı mühimmat”ı vermiyor. Habere göre, Washington, uzun süredir talep edilen dört ayrı silah sisteminin satışını engelliyor.
 
Pazılın bu parçalarını bir araya getirirseniz ortaya çıkan tablo pek iç açıcı değil.
Yapılmak istenen herhangi bir müdahale karşısında TSK her açıdan eli kolu bağlanmış durumda kalacak.
 
Türkiye, topraklarının bir bölümünde yaşanan kargaşayı önlemek için bazı operasyonlar yapmaya kalkacak. Operasyon yapılmak istenmesi halinde “yardıma gelen” NATO kuvvetleri bir anda bir dönem Kuzey Irak’ta görev yapan “Çekiç Güç”e dönüşecek.
 
BM’nin 1973 Sayılı Kararı önümüze konulacak.
 
Devletler akılla yönetilir. Bir dönem Osmanlı İmparatorluğu’nu bir saray darbesi ile ele geçiren Enver Paşa, Avrupa’da en popüler adam haline gelmişti. Gücüne vurgu yapılarak Osmanlı İmparatorluğu’na “Enver’in ülkesi” anlamına gelen “Enverland” denir olmuştu.
 
O göklere çıkardıkları Enver Paşa’yı ve başında bulunduğu imparatorluğu, 1915’ten itibaren  ne hale getirmişlerdi? Bir hatırlayın.
 
Allah Türkiye’yi bir Enver Paşa süreci yaşamaktan korusun.
Editör: İbrahim Halil Aksoy